12. Boğaziçi Film Festivali’nde Salı günü; söyleşilerle başladı, söyleşilerle bitti. Yerli ve yabancı filmler, belgeseller ve kısa filmler olmak üzere her kategorideki yapımlar perdeye yansırken film ekipleri de seyircilerle buluştu.
Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı’nca düzenlenen 12. Boğaziçi Film Festivali en yoğun günlerinden birini yaşadı. Gün boyunca sinemaseverlerin doldurduğu salonlarda; ulusal ve uluslararası yarışma, belgesel ve kısa filmlerden yapımların ekiplerinin katılımıyla, toplam dokuz söyleşi gerçekleştirildi.
Ulusal Yarışma filmlerinden Kayıtsız, Gülizar, Uluslararası Yarışma’dan Şambala, Sonsuz Kış/ Endless Winter, Ulusal Kısa Film Yarışması filmlerinden Rüyada Olduğunu Fark Ediyor İnsan, Günaydın Anne ve Ulusal Belgesel Yarışması’ndan Başka Bir Roman, Zamanın Terk Ettiği ve Deliler- Alabaş Gecesi; seyircilerle söyleşilerde buluşan filmler oldu.
Kayıtsız filminin Atlas 1948 Sineması’ndaki gösteriminin ardından gerçekleşen söyleşiye; senarist- yönetmen Özlem Çıngırlar, yapımcı Cemal Çıngırlar ve görüntü yönetmeni Vedat Oyan ile oyuncular Tülay Günal, Nastaran Mazal ve Rıza Sönmez katıldı. İranlı şair Füruğ Ferruhzad’ı canlandırmak üzere yıllar sonra Avrupa’dan Türkiye’ye dönen oyuncu Nursel ile karnındaki bebeğin babasını bulmak için İran’dan Türkiye’ye gelen Perisa’nın öyküsü için yönetmen, “İki ayrı senaryo çalışırken iki karakterin çarpışması ortaya çıktı” ifadesini kullandı. Çekim mekanlarından da bahseden yönetmen, “Atlas Sineması’nda sahnelerimizin olması bizi en çok heyecanlandıran kısımlardan biri diye konuştu. Filmde dört ayrı dilde diyalogların olması hakkında ise “Çoklu dil sandığımdan zormuş, birden fazla danışmanlık gerekti” diyen yönetmen, Farsça ve Fransızca’yı çok şiirsel bulduğunu da belirtti. Görüntülerin canlılığına dair bir soruyu ise görüntü yönetmeni Vedat Oyan şöyle cevapladı: “Tutunmaya çalışan iki karakterin dayanışmasına şahit oluyoruz filmde. İlk başta yönetmenimiz ile konuşurken de hiçbir zaman karanlık bir film düşünmedik. Sadece ayrılık sahnesinde karanlık bir atmosfer var. Diğer sahneler hem cıvıl cıvıl hem umut dolu” Filmde İranlı Perisa karakterini canlandıran Nastaran Mazal ise karakterin suskunluğuna dair bir soruya, “Bazı sahnelerdeki sessizliği, benim karakterime benzerdi. Ama genel olarak sadece İranlı olduğu ve göç etmiş bir kadın olarak çektiği zorluklar bana yakındı” cevabını verdi.
Gülizar filmi ekibi de gösterim sonrası seyircilerle bir araya geldi. Söyleşiye; yönetmen Belkıs Bayrak, yapımcı Murat Başar Bayrak, görüntü yönetmeni Kürşat Üresin ve oyuncular Ecem Uzun ile Bekir Behrem katıldı. Evlilik arefesinde cinsel istismara uğrayan Gülizar’ın ve failin kimliği, kız isteme gecesinde ortaya çıkınca tüm ailenin yaşadığı klostrofobik manzarayı resmeden film için yönetmen Belkıs Bayrak, “Dünya genelinde şahit olduğumuz bir durum. Yazım sürecinde dikkat ettiğim şeyler oldu; film boyunca aslında biz Gülizar’ın perspektifinde kalıyoruz. Olaylar bazen başka yerde aksederken biz, olayların kendisi değil Gülizar’ın o anki psikolojisi üzerine çalışıyoruz” ifadelerini kullandı. Gülizar’ı canlandıran Ecem Uzun da özellikle Gülizar karakteri üzerinden filmin geneline sirayet eden sıkışmışlık duygusunun, rolü kabul etmesindeki etkisine değindi: “Senaryoyu okur okumaz Belkıs’la buluşmak istedim. Filmde olmak istememin sebebi; çok sıkıştıktı ben okuduğumda. Zaten şu anda da öyle görünüyor bence; o sıkışıklığı takip etmek benim çok ilgimi çekti” Bekir Behrem’in, Emre rolünü alma sürecinde ise Emre’yle tavırlarının benzerliği etkili olmuş. Yönetmen Belkıs Bayrak, bunu şöyle anlattı: “Filmde Bekir’in karakterini izlediğiniz zaman onun, bu süreci nasıl üstlenmeye çalıştığını da gördünüz. Ama izlediğimiz audition videolarında böyle oyunculuklar gelmedi; daha çok Gülizar’ı suçlayan, ona bağıran, masaya yumruk vuran videolar izledik. Bekir’in videosu geldiğinde filmin dünyasına en yakın oyunculuk, onun oyunculuğuydu. Sonra konuştuk ve o da gerçek hayatta benzer bir durumda o kişinin yanında olmayı tercih ettiğini söyleyince hemfikir olduk” Bekir Behrem de kendi açısından süreci ve filmi şöyle değerlendirdi: “Zaten rastlamadığımız biri, Emre karakteri. Belkıs ve Ecem’le de bunun üzerinde bir dil oluşturmak için uğraştık. Bu hikayede bir erkek kişisinin bu kadar naif kalabilmesi çok zor, dışarıdan izleyici olarak da, ama mümkün”
Uluslararası Yarışma filmlerinden Shambala içinse filmin yapımcısı Zeynep Koray seyircilerin karşısına çıktı. Atlas 1948’deki söyleşide; Nepal’de çok eşli kadınların hikayesini duyar duymaz film yapmak istediğini söyleyen Koray, yapım sürecini şöyle anlattı: “Biz hiçbirimiz gidemedik Nepal’e çünkü çekim mekanı, dünya üzerinde insan yerleşiminin olduğu en yüksek yer. Vurgun yememek için çok kısıtlı bir ekiple, bir haftada yürüye yürüye, konaklaya konaklaya çıkılan bir irtifa. O yüzden çok kısıtlı bir ekiple gidildi ama tabii çok uzun bir ön hazırlık ve ön yapım süreci oldu; hem kast hem fonlama için. Başrol oyuncusunun bacağının kırılmasıyla iki defa helikopterle hastanelere kaldırmak gibi pek çok zorluklar da oldu. Ben, senarist- yönetmen ve yapımcı Min Bahadur ile Amerika’da tanışmıştım ve hikayeyi duyar duymaz hemen, nasıl bunun bir parçası olabilirim, diye düşünmüştüm. Anlatılması zor bir hikaye ve anlatabilecek tek kişi de belki Min’di; çünkü onun, içinden geldiği bir dünya. Min 12 yaşında evlendiriliyor ve sonra Katmandu’nun dağlarına kaçıyor. Öldü sanıyorlar ama yıllar sonra bambaşka bir adam olarak geliyor”
Bir diğer Uluslararası Yarışma filmi, liseli bir gencin öldürülmesinin ardından annesi ve babasının takındığı farklı tavırları ele alan, Sonsuz Kış/ Endless Winter da seyirci karşısına çıkan yapımlar arasındaydı. Atlas 1948 Sineması’ndaki gösterimin ardından gerçekleşen söyleşiye; filmin yönetmeni Nikolai Larionov ve kurgu yönetmeni İvan Shunkday katıldı. Yönetmen, başroldeki genç oyuncu Aleksandr Robak ile çalışmalarını, “Aleksandr ile iç içeydik, ilk rolüydü ve bana güvendi. O da benimle aynı yerede doğduğu için o ortamı biliyordu ve bunu güzel yansıttı” diye ifade etti. “Ben aslında anne ve babanın duygularını göstermek istedim” diyen yönetmen, filmdeki anne ve babayı şu şekilde tarif etti: “İkisi de bu ölümü yaşıyor. Normalde anne ve baba, oğulları için beraberler fakat onun ölümden sonra ayrılık yaşıyorlar. Kadın her şeyi içinde tutup atlatırken erkek, buna suçlu arıyor” Filmin kurgusundaki sıçramalar üzerine gelen bir soruya ise yönetmen, “Bu tür ölümleri yaşayanlar için zaman kavramının olmadığını düşündüğümden bu şekilde yansıttım. Belirli bir vaktin olmadığını, her şeyin gelip geçtiğini, ölümün böyle bir şey olduğunu anlatmak istedim” cevabını verdi.
AKM Yeşilçam Sineması bugün, iki Ulusal Kısa Film Yarışma filmiyle üç Ulusal Belgesel Yarışma filmine ev sahipliği yaptı. Hayatı boyunca hiç uyumayan Veysel karakterine odaklanan, Ulusal Kısa Film Yarışma filmlerinden Rüyada Olduğunu Fark Ediyor İnsan’ın gösteriminin ardından yönetmen Baturay Tunçat, seyircilerin sorularını cevapladı.Hemen her üniversite öğrencisi gibi kendisi ve film ekibinin de uykusuzluktan muzdarip olduğunu dile getiren Tunçat, “Ama elbette yalnızca uyuma yetisine sahip olmayan bir insanı anlatmak değildi derdim. Biraz, hepimizin içinde bulunan keşkeleri, iç huzursuzlukları hisseden iki ayrı karakterin diyaloğuna şahit olmak istemiştim” diye konuştu. Yine Ulusal Kısa Film Film Yarışması’ndaki, Oben Yılmaz’ın yazıp yönettiği Günaydın Anne filminin söyleşisine ise yönetmenle birlikte görüntü yönetmeni Ziya Kasapoğlu ve oyuncu Öyküsu Özyürek katıldı. Bir anne ve farklı davrandığı iki kızının hikayesini anlatan film için Yılmaz, “Bana göre en karmaşık ilişki, aile içindeki ilişkilerdir; her şey konuşulmaz, bağlar koparılmaz, ifadeler açıkça söylenmez çünkü finalde yine kökler birbirine bağlıdır. Ama işte o da kendi içinde daha fazla çekişmeye neden olur” diye konuştu. Yılmaz, hikayedeki ilişkileri ise “İki kardeşin aslında anneden talep ettikleri bir sevgi mevcut ama anne zaten küçük kız kardeşe biat etmiş durumda! Yani ablamız aslında yaşarken de yok sayılan bir kimlik. Birçok insan da kendi aile ilişkisinde bunu yaşıyordur; hayatı, kendini ispat etmekle, takdir almakla, kendini göstermekle geçiyordur” şeklinde ifade etti. Filmdeki kuzu imgesinin sorulması üzerine Yılmaz, “Sürü psikolojisi; küçük kuzular, ataları nereye giderse peşinden gidiyor, sorgulamıyor hayatı” dedi. Filmin görsel dilinin resim sanatına yakınlığıyla ilgili bir soruyu, görüntü yönetmeni Ziya Kasapoğlu şöyle cevapladı: “Projeye başlamadan önce ressam yönetmen biriyle çalışacağım için çok heyecanlıydım. Birçok yerde bakış açımız aynıydı. Alexa Mini ve Sigma Cine prime lens kullandık; önünde bazı soft filtreler vardı, tablo hissiyatını veren, o filtreler. Renkte ise Oben’e bıraktım daha çok”
Ulusal Belgesel Yarışma filmlerinden Başka Bir Roman’ın söyleşisinde senarist- yönetmen- yapımcı Murat Ocak ile görüntü yönetmeni Ali Rıza Yıldız vardı. Suç oranının yüksek olduğu bir mahallede açılan Mevlevihane ile semazen olmaya niyetlenen fakat geçmişinin kendisini terk etmediği Hasan’ın peşine düşen filmi neredeyse tamamen tesadüfler şekillendirmiş. Yönetmen Murat Ocak, bunu, şöyle dile getirdi: “Gelibolu’ya gittiğimdefilmdeki kilisenin çevresinden Roman müzikleri gelmeye başladı. Dolaşırken yanımıza biri geldi, kim olduğunu sorduğumda, semazen, dedi. Benim için aslında orada hikaye şekillenmeye başladı. Sonra gidip gelmeye ve mahallede vakit geçirmeye başladım. Daha sonra ekiple yaklaşık 9 ay orada bulunduk. Eğer Hasan tutuklanmasaydı daha uzun sürebilirdi” Yönetmen, bir belgesel çekse de, drama kökenli olduğu için, karakterlerin hepsini temsil eden bir renkle de görselleştirdiklerini ifade etti.
Söyleşisi gerçekleştririlen diğer bir belgesel de Yalçın Yalın’ın yönettiği, Zamanın Terk Ettiği oldu. Safranbolu/ Yayla köyünün yalnızlığına objektif tutan filmi, yönetmeni Yalçın, şu sözlerle anlattı: “Hikaye aslında babamla ortaya çıkıyor. Babam, gençliğinde İstanbul’a göç etmiş. Gençliğinde de köyden görüntüler çekmiş. Köy terk edilmiş ama Safranbolu, çok iç göç almış bir yer; bu paradoksu işlemek istedim”
Günün son belgesel söyleşisi ise senarist- yönetmen- yapımcı Selimcan Tatı’nın, Deliler- Alabaş Gecesi filmine aitti. Belgesel; Osmanlı’nın, düzenli ordudan önceki öncü birliği olan Deliler’in yaşadığı Şehriman köyündeki, Deliler’i anma törenlerini kayda alıyor. Tatı, belgesel hakkında şunları söyledi: “Bu köyün ataları tamamen Deliler’den oluşuyor. Başka bazı yerleşim yerlerinde de varmış; Balıkesir tarafında Kurtuluş Savaşı zamanda benzer bir topluluk olduğunu biliyorum. Kurban bayramının ikinci günü Deliler’i anmak için bir eğlence düzenliyorlar, kurban kesiliyor. Balıkesir’deki kostümle yapılıyormuş mesela ama bunlar hakiki kurban kesiyor”