21 Kasım 2025

Diyarbakır Kültür Yolu’nda Sanat Şöleni

Türkiye Kültür Yolu Festivalİ’nin on yedinci durağı olan kadim şehir Diyarbakır 11–19 Ekim tarihleri arasında sanatla aydınlanacak.

Mezepotamya’nın kalbi Diyarbakır, 51 durak, 350’ye yakın etkinlik, 9 gün sürecek kültür, sanat ve coşku dolu bir şölene ev sahipliği yapacak.

Diyarbakır, köklü kültürel mirasımızı yansıtan geleneksel sanat eserlerinin yanı sıra, modern sanatın önemli figürlerinden Pablo Picasso ve Auguste Rodin gibi dünya çapında tanınmış ustaların nadir eserlerine de ev sahipliği yapıyor. Bu eşsiz sergiler, kentin tarihi dokusuyla modern sanatın buluştuğu bir platform sunarak, ziyaretçilere hem geçmişin izlerini sürme hem de evrensel sanatın en seçkin örnekleriyle buluşma fırsatı veriyor.

AUGUSTE RODIN’İN ‘BELLE ÉPOQUE VE BOHEMYA’ SERGİSİ DİYARBAKIR’DA SANATSEVERLERLE BULUŞUYOR”

Heykel sanatının en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilen Auguste Rodin, bu kez izleyiciyi taş ve bronzun ötesine geçmeye davet ediyor. Lale Vakfı aracılığıyla festival yolculuğuna devam eden Auguste Rodın’in ‘Belle Époque Ve Bohemya’ sergisi, Rodin’in nadir bulunan orijinal çizim, eskiz, baskı ve litografilerinden oluşan 40 eserlik özel bir seçkiyi, sanatseverlerle buluşturuyor.

 Vakıf Başkanı Salih Arslan yaptığı değerlendirmede şunları ifade ediyor:
“Rodin denince akla genellikle heykel gelir; ancak bu sergi, onun düşüncenin ilk kıvılcımı olan çizgiyle kurduğu sessiz ve derin ilişkiyi görünür kılıyor. Kâğıt üzerindeki bu özgün çalışmalar, Rodin’in yalnızca taş ve bronzla değil, aynı zamanda çizgiyle de düşündüğünü gösteriyor.”

Sergideki eserlerde kullanılan renkli lavis teknikleri, spontane çizgiler ve yer yer tamamlanmamış gibi görünen konturlar, Rodin’in klasik sanat normlarını nasıl cesurca aştığını ortaya koyuyor. Bu özel seçki, izleyiciye sadece sanatçının yaratım sürecine değil, aynı zamanda çizimin bir düşünme biçimi olarak nasıl işlediğine dair nadir bir pencere açıyor.

DİYARBAKIR’DA PICASSO RÜZGARI “YARATILIŞ HER ŞEYDİR” SERGİSİ

Sanat dünyasının en büyük isimlerinden biri olan Pablo Picasso, eşsiz eserleriyle Kültür Yolu Festivali kapsamında Türkiye’de sanatseverlerle buluşuyor. “Pablo Picasso: Yaratılış Her Şeydir” adlı sergi, usta sanatçının farklı dönemlerine ve disiplinlerine ait nadir eserlerini izleyiciyle bir araya getiriyor.

Lale Vakfı tarafından organize edilen bu özel sergide, Picasso’nun gravürleri, çizimleri, posterleri, litografileri ve fotoğraflarından oluşan, tamamı orijinal ve mirasçıları tarafından onaylanmış 50 eser sanatseverlerin beğenisine sunuluyor.

Lale Vakfı Başkanı Salih Arslan bu özel seçkiye ilişkin şu yorumda bulunuyor:”
“Bu sergi, yalnızca Picasso’nun eserlerini değil; onun sanat yolculuğunu, kişisel ilişkilerini ve sanatsal dönüşümünü de gözler önüne seriyor. Farklı disiplinlerden 50 orijinal eser, sanatçının yaratım gücünü ve evrensel etkisini tüm yönleriyle ortaya koyuyor.”

 “Pablo Picasso: Yaratılış Her Şeydir” sergisi, hem sanat tarihine ilgi duyanlar hem de çağdaş sanata farklı bir pencereden bakmak isteyenler için eşsiz bir deneyim vadediyor.

DİYARBAKIR’IN SİKKELERE YANSIYAN İZLERİ

Türkiye Kültür Yolu Festivali kapsamında hayata geçirilen “Paranın Yüzünde Anadolu: Sikkelere Yansıyan Diyarbakır” sergisi, Diyarbakır’ın üç bin yılı aşan para tarihini gözler önüne seriyor. Kentin kadim geçmişini, medeniyetlerin ortak dili olan sikkeler üzerinden anlatan sergi; zengin bir tarihsel derinliğe ve kültürel çeşitliliğe ışık tutuyor.

“Sikkelerin İzinde” adlı bu özel sergi, Hititlerden Osmanlılara uzanan geniş bir zaman diliminde, Diyarbakır’ın ticaret, sanat ve inanç eksenindeki kimliğini görünür kılıyor. Sergide, Abbâsîler, Artuklular, Eyyûbîler, Akkoyunlular ve Osmanlılar gibi pek çok hanedana ait sikkeler yer alıyor. Bu nadir koleksiyon, kentin Mezopotamya ile Anadolu arasında bir ekonomik ve kültürel köprü rolü üstlendiğini güçlü biçimde ortaya koyuyor.

Serginin küratörlerinden İbrahim Uçar; bu tarihî derinliği şöyle yorumluyor:
“Sikkeler yalnızca birer ödeme aracı değil; üzerlerindeki semboller, yazıtlar ve imgelerle ait oldukları dönemin siyasi, dini ve kültürel yapısını belgeleyen sessiz tanıklardır. Bu sergiyle, Diyarbakır’ın para üzerindeki izini takip ederek aslında medeniyetlerin izini sürüyoruz.”

DİYARBAKIR’DA HAT SANATININ ÖLÜMSÜZ MİRASI: HAMİD AYTAÇ’IN İZİNDE İCAZETNAMELER SERGİSİ”

“İcazetnameler” sergisi, usta hattat Hamid Aytaç’ın izinde yürüyen talebelerine verdiği icazetnameleri ve bu sanat yolculuğunda yıldızlaşan öğrencilerinin eserlerini bir araya getiriyor. Sergi, yalnızca geçmişin hatırasını değil, aynı zamanda geleceğe bırakılan güçlü bir mirası da gözler önüne seriyor.

Serginin küratörü İsmail Erdoğan, serginin taşıdığı anlamı şu sözlerle ifade ediyor:
“Hat sanatının günümüze ulaşmasında kilit rolü oynayan Hamid Aytaç, yetiştirdiği talebelerle sanat dünyamıza ölümsüz bir nefes üflemiştir. Hat sanatı, bugün onun bıraktığı mirasa çok şey borçludur.”

Zor zamanlarda elinden tuttuğu öğrencileri, bugün hat sanatının büyük üstatları olarak onun izinden yürümeye devam ediyor. Bu sergi, bir zamanların öğrencilerini, bugün kendi adlarını yaşatan sanatçılar olarak yeniden bir araya getiriyor.

“BEN YIKILMAYACAĞIM” SERGİSİ: FİLİSTİN’İN DİRENİŞİ SANATLA AKTARILDI

Filistinli sanatçı Sliman Mansour’un eserlerinden oluşan “Ben Yıkılmayacağı” sergisi, Filistin’in tarihsel belleğini, direniş kültürünü ve kolektif kimliğini sanat aracılığıyla yeniden kuran güçlü bir hafıza mekânı sunuyor. 1970’lerden bu yana üretimlerine devam eden Mansour, işgal altındaki bir coğrafyada sanatın yalnızca estetik bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir direnç aracı ve ulusal kimliğin taşıyıcısı olabileceğini gösteriyor.

Sergide yer alan eserlerde; zeytin ağaçları, taş duvarlar, geleneksel kıyafetler ve işçi bedenleri gibi imgeler aracılığıyla hem görsel hem de politik bir anlatı kuruluyor. Mansour’un kompozisyonları, izleyiciyi sadece sanatsal bir dil ile değil, aynı zamanda politik bir söylemle de yüzleştiriyor.

Sanatçının kullandığı renk paleti ve figüratif dili, yerinden edilmiş bir halkın belleğini canlı tutarken, geleceğe dair umut taşıyan bir perspektifi de içinde barındırıyor. Özellikle ilk intifada döneminde kimyasal boyaları terk edip, toprak ve doğal pigmentlerle çalışmaya başlaması; aidiyet, toprak ve direniş kavramlarına güçlü bir metaforik anlam yüklüyor.

Serginin küratörü, seçkiye dair görüşlerini şu sözlerle ifade ediyor:
“Sliman Mansour’un eserleri, bir halkın yıkıma rağmen nasıl hafızasını diri tuttuğunu gösteriyor. Bu sergi, sanatın yalnızca bir estetik değil, aynı zamanda direnişin ve aidiyetin dili olduğunu hatırlatıyor. Mansour’un toprak ve doğal pigmentlerle kurduğu bağ, yerinden edilmişliğe karşı kök salan güçlü bir metafor niteliğinde.”

Vinkmag ad

Read Previous

John Steinbeck’in Ölümsüz Eseri Fareler ve İnsanlar İstanbul’da Sahneye Taşınıyor

Read Next

Yan Yana Filminden Eğlenceli Fragman

Most Popular