Duygusal Jason Bourne olur mu ?..
İlk ingilizce filmini çeken isveçli yönetmen tarik saleh’ın yönettiği bu film aksiyondan çok klişe dolu..
Canımız ciğerimiz Star Trek’deki Kaptan Kirk ve Wonder Woman’ın biricik aşkısı Steve Trevor rolleriyle maviş gözlerine kurban olduğumuz Chris Pine bu filmde sağlık sorunu yüzünden zorla erken emekliye ayrılan ve maddi sorunlar yüzünden kendini uzaktan hükümet onaylı bir nevi paralı asker işi içinde bulan James Harper karakterini canlandırıyor.
24 TV serisinden tanıdığınız Kiefer Sutherland’in oynadığı Rusty karakterinin verdiği görev için askerdeki kankası Mike yani Ben Foster ile beraber soluğu Berlin’de alıyor. Filmin vizyondaki ismi komplo(lar) burada devreye giriyor.
Biyolojik silah komplosu, pandemi komplosu, insani bir bilim adamını kötü gösterme komplosu derken işveren parasıyla kiraladığı adamları pat diye harcama kararı alıyor ve olaylar gelişiyor.
Film geri planda babasının gazıyla kendini askeriyeye adayan bir oğulun travmalarını yansıtıyor. Savaşta ülkesi için verilen her görevi yerine getiren ve sonrasında kirli bir çamasır gibi bir kenara atılan Özel harekatlar cavuşu ailesini geleceğini sağlama alma çabasıyla yaptıklarının vicdani muhasebesi içinde kıvranırken filmin dramatik yönü ön plana çıkıyor.
Kendi oğlunun refahı için bir babayı öldürüp başka bir oğulun geleceğini mahvederken içine düştüğü ahlaki çatışmaları bir akşam yemeğinde Eddie Marsan’ın canlandırdığı Virgil karakteriyle çözümlemeye çalışan kahramanımız aslında seçtiği yeni mesleğin ona getireceği zorlukları geçte olsa fark ediyor.
En yakın arkadaşımı nasıl harcarsınız bana arkamdan komplo kurarsınız diye işverenine hırslanıp seke seke arızalı bacağıyla berlin sokaklarında kendisini kovalayanlardan kaçıp istikamet ver elini amerika diyebildiğinde filmdeki hafiften Jason Bourne havası sona eriyor.
Ben katıksız aksiyon değil biraz gözü yaşlı sağlığı bozuk ama gözü pek bir özel kuvvetler emeklisi askerin avrupa’daki hayatta kalma mücadelesini seyretmek istiyorum diyorsanız buyurun dükkan sizin…
Aslıhan Saraçoğlu yazdı.
@aslihansaracoglu