22 Mart’ta vizyona giren, Kerem Bursin ve İrem Helvacıoğlu’nun başrollerini paylaştığı Eflatun filminin yönetmeni Cüneyt Karakuş, ekibimizden Aslıhan Saraçoğlu’nun sorularını yanıtladı.
Aslıhan S: EFLATUN bir ilk film olarak sizin hem yapımcı, hem senarist, hem de yönetmen olarak imza attığınız bir proje olarak dikkat çekiyor.
İlk olarak, bu fikrin kafanızda ne zaman ve nasıl şekillendiğini merak ediyoruz, bizimle bu süreci paylaşabilir misiniz?
2009 yılı olmalı. Sadece bir fikirdi ve fikrin çıkış noktası ses idi. Süreç içinde kafamda dönen fikirler ile karakterler arasında bir bağ oluştu ve senaryonun ilk draftını 2013 yılında tamamladım. Bu ilk draft görme engelli bir kadının sesine âşık olduğu bir adamı arayış hikayesini konu ediniyordu. Bu öz hep kalmakla birlikte zamanla hem öykü hem karakterler daha da derinleşti, klasik anlatı sinemasına dair sahnelerin sayısı azalarak karakter sinemasına yaklaştı.
Aslıhan S: Filmin çekimleri ne kadar sürdü ve mekan olarak nereler kullanıldı?
Film için üç haftaya yakın bir program hazırlandı. Dizi ve sinema sektöründen gelen deneyimimden olsa gerek filmi iki buçuk hafta gibi kısa bir sürede tamamladık. Haftalık çalışma saatlerinin dışına çıkmadan bunu yapmayı başarmak ayrıca önemliydi. Mekanlara gelecek olursam, ana mekânımız Nişantaşı’ndaydı. Kilyos, Yedikule, Büyükada, Sarıyer, Mecidiyeköy, Beşiktaş mekanlarımızın ev sahipleriydi.
Aslıhan S: Sinema salonlarında filminizi seyredecek izleyicileri nasıl bir film bekliyor?
Çok kısa bir şekilde tanımlamak isterim; izleyicileri duru ancak derinlikli bir aşk hikayesi bekliyor.
Aslıhan S: Hem Eflatun hem de Oflaz karakterleri üzerinden naif bir aşk hikayesi anlatıyorsunuz. Bu iki karaktere hayat veren İrem Helvacıoglu ve Kerem Bursin’in bu projeye nasıl dahil olduklarını ve rollerine nasıl hazırlandıklarını anlatabilir misiniz?
Ses rengini çok seveceğim bir erkek karakter ile yüzü keskin fakat bakışları yumuşak bir kadın karakter arıyordum. Diğer taraftan cast direktörüm Selim Bahar’a ters köşe bir cast yapmak istediğimi söylemiştim. Böylece İrem ve Kerem’e senaryoyu gönderdik. Her ikisi de okur okumaz projeye dahil oldular.
Set öncesi oyuncularımız ile haftalarca karakter, vücut dili, okuma ve oynama çalışmaları yaptık. Bu çalışmalar set zamanı rahat etmemizi ve sahneleri daha hızlı çıkarmamızı sağladı. Diğer taraftan İrem hem işitme hem dokunma duyusu üzerine; Kerem, Oflaz karakterinin kabına bir su gibi uyum sağlamaya odaklandı. İrem ile birkaç kez Karanlıkta Diyalog’a gittik. Diğer taraftan büyük bir sebat ile doğada ve şehirde gözlerini kullanmadan -hatta göz bebeklerini lens ile kapatarak- ekolokasyon denemeleri yaptı.
Aslıhan S: Bu sene Oscar alan “Zone Of Interest” filmindeki gibi sizin filminizde de ses çok önemli. Filmin açılış sahnesiyle beraber, özellikle arka plan ve çevredeki seslerin hikayeye dahil olup anlatıma verdiği yön çok başarılı. Teknik olarak sesi bu dramatik kurgunun ortasına nasıl yerleştirip kurguladınız?
Sinemada sesin görüntüden daha fazla öneme sahip olduğuna inananlardanım. Görüntü karelerden oluşur ve kesintilidir, ancak ses sürekli akar. Haliyle ses bir filmi film yapan en önemli unsurlardandır düşüncesindeyim.
Sesin çok önemli olduğu bazı sahnelerin ses tasarımına kurgu aşamasında başladık. Sonrasında Türkiye’nin en önemli ses süpervizörlerinden Serdar Öngören ile çalışmaya başladık. Bir görme engellinin sesleri ayırt etme biçimi üzerine bir tasarım ve ses düzenlemesi yaptık. Sesler Serdar Öngören’in ve deneyimli ekibinin ellerinde tam da istediğim gibi oldu.
Aslıhan S: Görüntü yönetmenliği ile birlikte filmin içinde yer alan muhteşem animasyonlar da hikayeye çok farklı bir anlam katıyor. Seyirciye ayrı bir seyir zevki vermeyi amaçlayan ve filminizi daha farklı bir kategoriye koyan animasyon kullanımından da bahsedebilir misiniz?
Filmde görme engelli bir karakterin dünyayı algılayış biçimine değinmek istedim. Senaryonun ilk draftındanitibaren bunu animasyonlarla yapabileceğimi düşündüm. Zira Eflâtun hem ekolokasyon yapabilen hem de dokunma duyusu çok gelişkin bir karakter. Bu iki özelliği üzerinden karakteri kurmamla birlikte animasyonları da dokunma ve ses dalgaları üzerinden yapılandırmam gerektiğine kanaat getirdim. İzleyicinin de fark edeceği üzere animasyon sahneleri dokunma hissi uyandıracak şekilde dizayn edildi. Öte yandan karakterin ruh haline göre ekolokasyonu yoğun kullandığı sahnelerde ses dalgaları gibi yükselip alçalan görüntüleri perdeye yansıtmayı tercih ettim. Yağmur Kartal, sağ olsun istediğim tüm detayların altından başarı ile kalktı. Efekt sahnelerinde de Hüseyin Çay ile uyumlu bir çalışma sergilediler.
Aslıhan S: Filmde metaforik olarak da ön plana çıkan Tuğrul kuşunun sizin için anlamı nedir?
Biliyorsunuz Tuğrul Kuşu, Türk Mitolojisi’nde özellikle Altay Türkleri’nde Anka Kuşu’nun kimi özelliklerini barındıran mitolojik bir varlık. Filmde yer almasının sebebi ise hayal ile gerçeğin birleştiği yerden doğan gücü simgelemesi. Tüm zorluklara rağmen pes etmemeyi, direnmeyi ve gerekirse yeniden doğmayı…
Aslıhan S: Görme engelli bir bireyin hayat hikayesini bizlere anlatan bu film, yakın zamanda gösterime girdi. Engelli bireylerin normal sinema salonlarında izleyebilmeleri için yapacağınız özel hazırlıkların oldu mu?
Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, filmimiz tüm sinema salonlarında görme engelliler için sesli betimleme ile izlenebiliyor. Bunun için SEBEDER (Sesli Betimleme Derneği) ile iş birliği yaptık. Hayal Ortağım uygulaması ile tüm görme engelliler filmin betimlemesini kulaklıklarından dinleyebiliyorlar. İlk olmasının bir önemi var mı bilmiyorum ancak belki de bir ilk olarak galamızda işitme engelliler için işaret dili, görme engelliler için sesli betimlemeli olarak izledik Eflâtun’u.
Aslıhan S: Benim için filminizde “Zaman durmaz bazen durmuş gibi yapar” kısmı çok özeldi. Acaba sizin en sevdiğiniz sahne ve replik hangisi?
Oflaz ile Eflâtun’un şimdi ile geçmişi birleştiren plan sekansında Oflaz’ın ağzından bir replik dökülür: “Bence şemsiyeler sadece filmlerde güzel.”
Aslıhan S: Filminiz vizyon harici festival yolculuğu devam edecek mi? Yakın dönemde yeni bir projeniz var mı?
Film hala yurtdışından festival teklifleri alıyor. Muhtemelen dağıtım süreci bittikten sonra birkaç festivalde daha filmi izleyeceğiz. Eflâtun’u seyirciye emanet etmenin rahatlığı ile bu yılın ikinci çeyreğinde adı şimdilik “Beş Kadın” olan bir projeye başlamayı düşünüyorum. Sanırım kadın öyküleri anlatmayı seviyorum.
Aslıhan S: Son olarak filmde önemli bir yer tutan “Sen Kimsin” şarkısından bahseder misiniz? Bu filme özel olarak mı bestelendi?
Senaryonun ilk draftından bu yana filmin gelişme bölümünde bir şarkı kullanmak istiyordum. Hatta çok sevdiğim bir parça için yorumcusu ile iletişime dahi geçtim. Fakat bu şarkı birden ünlendi, birçok yerde kullanıldı. Yeni bir şarkı arayışına girdiğim bu dönemde kardeşim Reyhan Karakuş’un yazıp bestelediği bir şarkıyı dinledim: Sen Kimsin’i. Film ile herhangi bir bağı yoktu. Şarkıyı filmde kullanır mıyım düşüncesi ile de dinlememiştim. Fakat şarkıyı dinlerken Eflâtun ile aralarında bir paralellik, garip bir bağı olduğunu düşündüm. Böylece bu şarkı filmin tek sözlü parçası olarak filme dahil oldu. Filmin şarkısından bahsetmişken filmin geriye kalan tüm müziklerini besteleyen sevgili Nadir Altuntoprak’tan bahsetmemek olmaz. Çok yetenekli, hisli, incelikli, adı gibi Nadir birisi. Filmin önüne geçmeyen, sahnenin duygusuna eşlik eden müzikler istedim ondan. Ne istediysem en güzelini besteledi.
Sevgili Cüneyt Karakuş’a bu söyleşi için çok teşekkür ediyoruz. Eflatun filmi 22 Mart’ta vizyona girdi ve bir kez daha hatırlatalım, tüm sinema salonlarında görme engelliler için sesli betimleme ile izlenebiliyor.