Yiğit Ali Çolakoğlu Yazdı
Toy Story’nin ilk 2 filmini yöneten John Lasseter’ın yazıp yönettiği ve Owen Wilson, Bonnie Hunt, Paul Newman gibi sevilen seslendirmenlerin yer aldığı Cars filmi; narsistlik seviyesinde bir ego taşıyan, çapkın ve bir o kadar da kendini her konuda haklı sanan Lightning McQueen’in hikâyesini anlatıyor.
Filmde yaşananların kısa bir şekilde üstünden geçelim.
Strip Weathers, Chick Hicks ve Lightning McQueen’in arasındaki çekişmeyle devam eden sezonun kazananı filmin başındaki yarışla belli olacakken Lightning McQueen, kibri yüzünden yaptığı hatalardan dolayı yarışı kazanabilecekken diğer iki büyük rakibiyle berabere bitiriyor.
Diğer araçları hep dış görünüşüne göre yargılayan ve bu yüzden hiçbir arkadaşı olmayan arabamız, tırını zorlamasıyla beraber çıkan sorunlardan dolayı sonraki yarışa giderken kaybolup, artık ıssızlaşmış olan Radiator Spring’e düşüyor. E tabii dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan McQueen, kimse kendini tanımayınca şok geçiriyor. Sally’e aşık oluyor ve umduğunun aksine karşı taraftan dönüş alamayınca tüm kibri kırılmaya başlıyor.
Kasabadaki herkesi geri kafalı olarak gören McQueen, zaman geçtikçe ve buradaki diğer arabalarla vakit geçirdikçe aslında dış görünüşün değil, yüreğin önemli olduğunu anlamaya başlıyor. Önce Mater ile zaman geçirip kendine ilk kez bir dost ediniyor, daha sonrasında ise Sally ona kalacak yer verdiğinde ilk kez birine teşekkür ediyor.
Daha sonrasında kasabanın yargıcı Hudson Hornet’in 3 tane Piston Cup kazandığını görüyoruz. Aynı zamanda Hornet, “Bir sezonda en çok yarış kazanan araba” rekorunun da sahibiymiş. McQueen ona hayranlık beslemeye başladığında Hornet bunu ters tepiyor ve zamanında kendisinin yalnız bırakıldığından, yarışlara büyük kazasından sonra devam edemediğinden bahsediyor. Bu yüzden kendisi tüm yarışçılara küs ve hepsinden nefret ediyor. Bu durumu daha önce kasabadan kimseye anlatmamış, McQueen de durur mu yapıştırmış cevabı; “O çok değerli dostların kim olduğunu bile bilmiyor. Sadece kendiyle ilgilenen kimmiş?” İki aracımızda içten içe birbirinden bencil.
Artık değişmeye karar veren McQueen, uzun zamandır ıssızlık yaşayan ve hiçbir müşteri alamayan bu kasabadaki herkese tek tek müşteri oluyor. Fakat yardım etmesi gereken biri daha var, Sally. Herkese müşteri olması sayesinde tüm kasabalılar tabelalarını düzeltiyor ve Radiator Spring’in altın günleri yeniden gelmişçesine eğleniyorlar, taa ki bu eğlence basın tarafından kesilene kadar. Sözde herkesin iyiliğini düşündüğü için Hudson Hornet basını arayıp haber vermiş. Fakat tüm kasabalılar McQueen gittikten sonra üzülüyor.
McQueen yarışlara dönüyor ama ekibinde kimse olmadığı için yalnız yarışmak zorunda kalırken bir yandan da yeni dostlarını ve sevdiği kızı düşünüyor. Yaptıklarından pişman olan Hornet, yarışlara dönüp McQueen’e ekip liderliği yapıyor. Fakat tam yarış kazanılacakken Chick Hicks, Weathers’a kaza yaptırıyor. McQueen ise hayalleri olan sponsorluğu ve kupayı kaybetme pahasına gidip efsanevi yarışçıya yardım ediyor. “Kupa dediğin boş bir kasedir.” Filmin sonunda hem Mater’ın helikopter hayaline kavuştuğunu hem de Radiator Spring’in yeniden haritalara çıktığını görüyoruz. Cidden her anlamda çok keyifli bir film.
Peki filmi biraz daha profesyonel incelemek istersek film nasıldı?
Öncelikle birçok orijin filminde uygulanan “Heroes Journey” yani “Kahramanın Yolculuğu” adımlarına bakalım. Karakterlerimiz komple araba oldukları için bu adımları birebir uygulamak bir tık sıkıntı. Fakat bazı adımların sırasını değiştirdiğimizde Cars filminin bu aşamalara gayet güzel bir şekilde uyduğunu görüyoruz. Filmin bir diğer iyi yaptığı nokta ise karakter tasarımları, bu noktada John Lasseter’ı ayakta alkışlamak lazım. Bir senaryo yazılacağı zaman karakterleri daha tutarlı işleyebilmek adına hepsinin kişilik özelikleri vesaire mutlaka not olarak tutulur, hatta 1-2 önemli karakterin geçmişini de yazmak filmde kullanılmayacak bile olsa senaryoya çok şey katacaktır. Lasseter ise her yan karakterin kişilik özelliklerini kusursuz işlemenin dışında neredeyse hepsine bir geçmiş yazmış. Kısa kısa örneklerle beraber bakalım.
-Hudson Hornet: 3 yılda 3 Piston Cup kazanıp birçok rekoru elinde bulundururken 4. yılında büyük bir kaza geçirdi. Geri döndüğünde ise sıcak bir şekilde karşılanmak yerine dışlandı ve hayata küsüp Radiator Spring’e çekildi. Burada ise doktor ve yargıç olarak, gerçek kimliğini saklayarak hayatına devam etti.
-Sally Carrera: California’da zengin hayatı sürerken yalnızlığından dolayı hiç mutlu değildi. Her şeye küstü ve hayattan ellerini çekmek için ıssızlığa doğru sürmüşken Hornet tarafından bulunup tamir edildi. Daha sonra ise buradaki hayalini gerçekleştirmek için çabalayıp durdu.
-Strip “King” Weathers: Uzun zamanlar boyunca Piston Cup’ta zirvedeydi ve Dinoco’nun yüzüydü. Fakat McQueen gibi yeni nesil yarışçılar ortaya çıktıkça emekli olma kararı aldı. Ekip lideri olarak devam etmek istiyordu ve ilk tavsiyesini de bu filmin başlarında (her ne kadar dinlenmese de) McQueen’e verdi.
-Chick Hicks: Ömrü boyunca Strip Weathers’ın arkasında kaldı ve Dinoco hayaline hiçbir zaman ulaşamadı. Nihayet sahne ona kalacakken McQueen çıkageldi ve tüm ışığı ondan çaldı. Bu yüzden çirkefliği sayesinde kazandıpı bir Piston Cup ile yetindi.
Bunlar dışında kalan kasaba sakinlerinin geçmişi ise topluca ele alınmış, doğrudan tüm kasabaya bir geçmiş yazmışlar ve hepsinin morali ile yalnızlığını kasaba üzerinden anlatabilmişler.
Toy Story filminin çıkış yılını numarası olarak taşıyan Montgomery “Lightning” McQueen’i izlediğimiz bu filmin normalde hak ettiği puana 8/10 diyebiliriz. İçinde birçok mesajı, herkesin anlayabileceği şekilde barındıran harika bir film. Fakat ben izlediğim ilk film olmasından dolayı bir tık torpil geçerek 9/10 veriyorum.
Yiğit Ali Çolakoğlu yazdı.
https://www.instagram.com/yigitalicolakoglu