1 Temmuz 2024

Hangisi Gerçek Hangisi Klon? “Star Trek: Discovery ve The Orville Değerlendirmesi”

Başlıktaki soruda aslında bu iki bilimkurgu yapımdan ziyade Battlestar Galactica’daki Cylonlar için sorduğumuz sorulara benziyor fakat kısa süre önce başlayan bu iki dizi bize bu soruyu ciddi şekilde kendimize sormamıza neden oldu.

Ben bir Trekkie değilim fakat Star Trek sevenlerin bu iki dizinin başlamasından itibaren düşündüklerini paylaştığımı görüyorum ve bu iki önemli yapım Star Trek olmaya ne kadar yakın veya uzak bunun hakkında ahkam kesmekten ziyade biraz beyin fırtınası yapmak niyetindeyim.

Biliyorsunuz ki Star Trek hayranları uzun zamandır Discovery’nin ekranlarımızda belirmesini bekliyordu. Dizinin görsel efektlerinin gerçekçiliği hakkında ciddi bir çalışma yapan yapımcılar, diziyi ertelemek zorunda dahi kalmışlardı. Ennihayetinde kısa süre önce dizinin yayınlanmasına başlandı ve bu andan itibaren dizinin artık Game of Thrones’dan daralmış bünyelere ilaç olmasını bekliyorduk. İlk iki bölümüyle gayet heyecanlı ve beklenmeye değecek bir görsel şölen olarak başlayan dizi, bana biraz fazla alışıldık geldi ve açıkçası Star Trek Evreni’ni pek bilmesem de beklediğimi tam olarak ilk üç bölümde bulamamıştım. Bunun üzerine araştırmaya başladım.

Star Trek sevenlerin de kaygıları benzerdi. Dizinin çok güzel bir bilimkurgu yapımı olduğu ve fakat Star Trek’in böyle olmadığını düşünüyorlardı. Özellikle dizideki gemilerin bildiğimiz Star Trek gemileri gibi olmadığı, mürettebatın da alışılmış Star Trek karakterlerine benzemediği yorumları dolaşıyordu. Star Trek orijinalinde bir ütopyanın hikayesiydi ve ideal bir insan topluluğunun gelecekte nasıl olması gerektiğini temel almasıyla diğer bilimkurgu yapımlar arasından sıyrılıyordu. Yani insanlığın her zaman hayalini kurduğu uzak diyarları keşfederken Amerika’nın keşfinde yapılan hataların tekrar yapılmamasının bir yansımasıydı adeta. Ancak Discovery bize beklenmedik bir şekilde günümüz dünyasına benzer garip ve gizli kapılar ardında yapılan etik dışı çalışmalarına benzeyen bir durumu yansıtıyor.

Örneğin uzay gemilerine baktığımızda Star Trek: The Next Generation dizisinde uzay gemisi çok ileri bir teknoloji harikası olmaktan ziyade çok konforlu bir salona benziyordu. Fakat Discovery’de gemiler daha çok aşırı led döşenmiş İstanbul dolmuşlarını andırıyor. Öğrendim ki Star Trek külliyatında bu tür davranışlar biraz gelişmemişlik göstergesiymiş. Yalnız ben bunları bir hatadan ziyade bir tercih olarak görüyorum. Bunun sebebi ise Discovery’nin Star Trek: The Original Series’in de öncesinde geçmesi. Discovery’de bulunan fakat orijinal dizide yer almayan teknolojiler de benzer bir şekilde insanlığın pişmanlığı olarak geride kalacak ve Discovery asıl bildiğimiz Star Trek’i doğurmuş olacak umudundayım.

Benim dizi ile ilgili asıl hoşuma gitmeyen şey dizinin genel yapısı. Açıkçası dizi izlerken zorlanan bir insan olarak, bir hatta birkaç sezona yayılmış büyük hikayeleri takip etmekte zorlanıyorum ve keyif almıyorum. Star: Trek Discovery’nin de asıl büyük problemi alışılmışın aksine dizinin gittiği bu yol. Karakterlerin çok fazla bilinmezi ve keşfedilmesi gereken derinliği var ve bunları bizi heyecanlandırmak için arkası yarın şeklinde azar azar veriyorlar. Açıkçası bu “öğrenmek için gelecek bölümü bekle” yemleri Star Trek dizilerinde pek yeri olmaması gerek şeyler bana kalırsa.

İşte burada yazımızın diğer dizisi devreye giriyor: The Orville. Açıkçası Seth Macfarlane’in diğer dizisi Family Guy’ın tamamını takip etmekten ziyade belli sahneleri izlemeye değer ve rakiplerine oranla daha az ilgi çekici bir dizi olduğunu düşündüğüm için başlarda önyargıyla başladığım The Orville, “Eğer Discovery’nin bütçesi daha Trekkie dostu bir diziye harcansaydı ne olurdu?” sorusunu bana sordurdu ve tam karşılığı olmasa da bunun bir yanıtı oldu. Daha aydınlık ve anlaşılır ortamlar, daha net, kısa, günümüzün problemlerini ele alan, hatta bazı noktalarda iğneleyen konular ve hikaye içerisinde karakterlerden bir anda çıkan parlak fikirler dizinin adeta günümüz şartlarında yapılabilecek oldukça iyi Star Trek işlerinden biri olmasını sağlıyor. Tüm bunların üstüne bu tür film ve dizilerde izlediğimiz en iyi gemi – en iyi filo ikilisinden ziyade daha az başarılı ve sıradan bir uzay gemisinin maceralarının tadında, gerçek hayatta hepmizin yapmaya çalıştığı mizah anlayışının biraz daha profesyonel ellerden çıkmış hali ile birlikte 40 dakikada bize sunulması, diziyi karakterleriyle de çok gerçekçi bir bilimkurgu yapıtı haline getiriyor.

Açıkçası böyle bir konuda Seth Macfarlane pek güvenmeyeceğim bir isimdir. Kendisini daha çok cıvık işlerin adamı olarak bildiğimiz için yukarıda saydığımız öğelerin mizah altında ezilmesini ve başından sonuna bizi güldürmeyi hedefleyen 20 dakikalık bir dizi bekliyordum. Sonradan Sir Patrick Stewart’ın bir açıklamasından öğrendim ki kendisi büyük bir Star Trek hayranıymış ve aslında The Orville ile kendi Star Trek dizisini yapmış. Aferin sana Seth Macfarlane!

Alican Yenice yazdı

@alicanyenicema

Vinkmag ad

Read Previous

Atomic Blonde’un Geleceği Neden Kadın James Bond’dan Önemli?

Read Next

Star Wars The Last Jedi İkinci Fragmanı Bize Ne Anlatıyor?

Most Popular