25 Nisan 2025

Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik oyunu için Özgür Özgülgün ve Senan Kara ile konuştuk

Tiyatro Oyuncusu ve çocuk kitapları yazarı, Özgür Özgülgün, kaleme aldığı ve oynadığı “Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik” isimli tiyatro oyununda, büyük usta Sait Faik’in öykülerindeki kahramanların peşine düşüyor. Senan Kara’nın yönetmenliğinde, Sait Faik’in ada insanlarını, doğayı ve İstanbul’u anlattığı öyküler, tiyatronun büyüsüyle birleşiyor. Bidolu Sinema ekibinden Aslıhan Saraçoğlu, bu oyun hakkında Özgür Özgülgün ve Senan Kara ile konuştu.

SaitFaikin hikâyelerini sahneye taşımaya nasıl karar verdiniz?

 “Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik” isimli kitap benim 2020- 2021 yılları arasında yazdığım bir gençlik kitabı gibiydi. Kitabın konusu, Sait Faik’in hikâye kahramanlığının peşine düşen bir yazarın hikâyesiydi. Zaman içerisinde evrildi. “Bu projeyi nasıl geliştirebiliriz, neden biz bu kitabı sahneye taşımıyoruz. Yönetmenimiz Senan Kara ve prodüktörümüz Aniş Aslan ile bunu sahneye koyabilir miyiz?” dedik. Ortak bir çalışma ile bir takım oluşturarak hemen işe koyulduk. Daha sonra ışık tasarımından 3-d görsellere, dekora ve kostümlere kadar bütün detayları konuşarak ekiple işe başladık. 2 buçuk aylık prova ve bütün sahne üstü, arkası ve teknik, görsel detayları da çalışarak bir bütün olarak oyunu sahneye koymak üzere hazırladık.

Hem ben sahne üzerinde oynarken keyif alıyorum, hem de geri dönüşlerde beğeni topladığımızı görmek beni mutlu ediyor. İşimizi hakkıyla yapıyoruz. Oyunculuktan daha çok Sait Faik’in samimiyetini, yalnızlığını içtenliğini, hikayelerindeki yalnızlığını ön plana çıkartmaya çalışıyoruz. Ve bunu güzel bir şekilde hayata geçirdiğimizi düşünüyorum. Tabii ki son söz seyircinin. “Uzun soluklu olsun, Sait Faik bizim hayatımızda bir maraton gibi olsun, beş yıl, on yıl oynayalım” istiyoruz. “Ve daha artırarak da diğer Türk edebiyatına gönül vermiş, adını, tarihin tozlu yapraklarına altın harflerle yazdırmış bütün edebiyatçılarımızın da hayatını yapalım” diye düşünüyoruz. Bundan sonra bir Kemal Tahir olur, Orhan Kemal olur, Orhan Veli olur, Yaşar, Kemal olur, Nazım Hikmet olur. Yani bir sürü yazar olabilir. Sahneye taşıyabiliriz.

Tabii ki oynadıkça da şekil alan bir oyun. Şimdiye kadar oynadığımız üç oyunda bize geri dönüşlerde “belgeselimsi bir tiyatro izliyoruz ve İstanbullu bir yazarın bize hikâye kahramanlarını tanıtıyorsunuz. Bizi adaya götürüyorsunuz. Sait Faik’in dünyasının kapılarını aralıyorsunuz” gibi geri dönüşler oldu. Bu dönüşler bizim oyunu sahneye taşıma kararımızın bize doğru olduğunu gösteriyor.

“Bir insanı ‘sevmekle’ başlayan bu yolculukta, sizin favoriniz hangi öykü ya da kahramanı oldu?

Sait Faik’in hikâyelerinde tamamı beni etkiliyor. Hikayelerinde yalnızlık teması ön planda. Ada var, adalılar var, balıkçılar var. Kendi hayatına çekilmiş masum insanlar var. Her biri birbirinden güzel, her biri birbirinden anlamlı. Sait Faik Usta, 1942 ve 1950lerde kaleme almış öykülerini ve ada, o adadaki kimsesizlik hali onun edebi anlamdaki yazın yaşantısında uyumlu yani kişiliğiyle zamanın ruhu birbiriyle örtüşmüş. Çok da keyifli eserler ortaya çıkarmış. Amerikalıların Mark Twain Derneği’nin kendisine vermiş olduğu onur ödülü de bunun en büyük göstergesidir. Şu öyküsünü seviyorum desem diğerlerine haksızlık etmiş olurum diye düşünüyorum ama Son Kuşlar’ın bende yeri bir başka.

Kitap yazarı kimliğinizle oyuncu kimliğiniz arasında SaitFaiki yorumlarken nasıl bir denge kurdunuz?

Şimdi kitap yazarlığıyla sahne üzerindeki aktör Özgür Özgülgün arasındaki bağlantı şöyle. Ben kendimi öncelikle tiyatro sanatçısı olarak tanımlıyorum ve bu yaşıma kadar bütün hayatımı başka hiçbir şey yapmadan tiyatroyla kazandım ve var ettim. Bir insan için en önemli şey kendini mesleki anlamda da kabul ettirmesi ve var etmesidir. Öncelikle benim için her zaman tiyatronun ışıltılı dünyası, meşakkatli dünyası. Sonrasında ise işimin farklı bir disiplinlerle bir araya getirip aynı potada erittikten sonra drama ve düşünce becerileri üzerine özellikle çocuk ve gençlerle çalışabiliyorum. Kitaplar yazıyorum. Böyle bir eksiklik var. Onu hayata geçirdim ve çocuk edebiyatı üzerine şimdiye kadar otuz dört tane kitabım oldu. Sait Faik ustanın dediği gibi bir insanı sevmekle başlar. Çocukları sevmek onların dünyasında vakit geçirmek ve onlara bir şeyler sunabilmek her zaman beni çok heyecanlandırıyor ve sabırsızlandırıyor. Onun için her ikisini de eşit derecede seviyorum ve her ikisine de aynı zamanı harcamak istiyorum. Geri dönüşler olarak çocukların dünyasında var olmak, onların Özgür abisi olmak, yazar Özgür abisi olmak ve sahnedeyken de aktör oyuncu Özgür abi olmak, onları mutlu etmek benim için çok büyük bir keyif.

“Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik” oyununu okullarda da sahneleyip gençlerle bir araya geliyorsunuz. Hem kitap okumanın teşvik edildiği hem de sahnede bir tiyatro oyunu izlemenin verdiği keyfi güzel bir şekilde harmanladığınız bu projenin sürecinden bize biraz bilgi verebilir misiniz? Öğrencilerden oyunla ilgili şimdiye kadar nasıl geri dönüşler aldınız?

Ağaç yaş iken eğilir ve biz bunu okullarda oynadığımızda ilk böyle genel prova gibi Denizli’de sonra Kayseri’de oynadık. Bundan sonra da bir sürü İstanbul ve ülkemizin güzel kentlerindeki özellikle öğrenci arkadaşlara buluşturmayı hedefledik. Sait, Faik kendini Türk edebiyatında kanıtlamış, çok önemli bir öykücümüz. Hatta ünü yurt dışına kadar taşmış. Amerika bile kendisine ödüller takdim etmiş bir yazar. Kendi ülkemizde okullarda arkadaşlarımızın onun öyküleriyle büyümesini, onun o insan sevgisini, doğa sevgisini, balık sevgisini paylaşım duygusunu, genç yaştaki arkadaşlarımızın öğrenmesi ve hayata onun öyküleriyle tanışması benim için çok kıymetli. Özellikle okullardaki oyundan sonra İstanbul’a döndüğüm zaman keyifle dönüyorum. Çünkü mesleğimin verdiği olanaklar doğrultusunda Sait Faik gibi bir edebiyat ustasını, bir öykü ustasını, bir romancıyı, bir şairi çocuklarla tanıştırmak, buluşturmak, farklı disiplinlerde onların karşısına çıkmak, sahne üzerinden onlara seslenmek beni ve bu işe gönül veren herkesi çok heyecanlandırıyor. Nefesimiz tükenene kadar da bütün okullarda Türkiyeli edebiyatçılarımızı tanıtmaya, onların böyle belgesel niteliğindeki oyunlarını sahnelemeye devam edeceğiz. İlk adımımızı Sait Faik gibi büyük bir ustayla yaptık. Bu bizi ve takım arkadaşlarımızı çok heyecanlandırıyor.

Şu anda hayalini kurduğunuz başka projeler var mı? Varsa bize biraz ipucu verebilir misiniz?

Tiyatroda ve yaşamda meslek içerisinde biri olarak hayallerimiz hiç bitmiyor. Çünkü biz tiyatro üzerinde de bir hayal dünyası kuruyoruz ve bu kurduğumuz hayal dünyasının içerisine okuyucumuzu, seyircimizi katıyoruz. Beraber bir yolculuk geliştiriyoruz. Bizim için en önemli şey seyircinin takdirini kazanmak. Ortak bir hayalin içerisinde var olmak. Bir nebze de olsa hayatın bu karmaşasının içerisinden seyirciyi kurtarıp oyunun karakteriyle ve o oyunun geçmiş olduğu doğayla her şeyle seyirciyi içine çekmek. Bunu da “Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik” oyunumuzda iyi yapıyoruz. Oyun sonrasında “biz sayenizde adaya gittik, balık tuttuk, Sait Faik ile tekrar tanıştık, onun dünyasına ortak olduk” gibi geri dönüşler geliyor. Eleştiriler geliyor. Bunlar çok önemli şeyler. Tiyatro biraz da bu iki heves ya da insanı insanla insanca anlatma durumu. Bunun geri dönüşleri bizi çok çok mutlu ediyor. Tiyatro böyle bir şey, edebiyatta böyle bir şey. Siz küçücük bir odanın içerisinde ya da bir dağ başında, bir kalemle, kâğıtla ya da bilgisayarın klavyesinde öyle bir hayal yaratırsınız ki, okuyucu o hayal dünyasının içerisinde yolculuk yapar, kendini bulur, sizin dünyanızın kapılarını aralar. Bu gerçekten özellikle toplumun en küçük yapı grubu olan ve dünyaya hazırlanan gençler için çok önemlidir. Çocuklarımız bununla gençlerimiz bunlarla hayata hazırlanacaklar ve hayatın içerisinde var olma çabası gösterecekler. Bu anlamda hem kendimi çok şanslı hissediyorum ve bundan sonra da bütün işte biraz önce de ifade ettiğim gibi Türk edebiyatına gönül vermiş bütün edebiyatçılarımızın biraz önce Atilla İlhan’ın adını da saymayı unuttum. Atilla İlhan ve onun gibi ustaların öykülerinin içerisinde sahnede yolculuk yapmayı düşünüyoruz. Bu bütün ekibi, hepimizi heyecanlandırıyor.

Bu güzel röportajda bize olanak sağladığınız için ve sizin platformunuzda yer aldığımız için de buradan da seyirciyle buluştuğumuz için de sizlere de çok teşekkür ediyoruz. İyi ki varsınız. Hep var olun. Hoşça kalın.

Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik Tiyatro Oyunu’nun yönetmeni Senan Kara da sorularımızı cevapladı.

İlk kez bir tiyatro oyununun yönetmeni olarak dahil olduğunuz bu projeye nasıl başlama kararı aldınız? Bir yönetmen olarak oyunun hen yazarı hem de oyuncusu olan Özgür bey ile çalışmak nasıldı?

Özgür’le bir araya geldiğimizde sürekli konuştuğumuz bir şeydi birlikte oyun çalışmak! Uzun zamandır oynamak istiyordu bu oyunu. Fırsat bulduk, benim 1,5 yıldır oynadığım Sivrisinekler diye bir oyun var Şehir Tiyatrosu’nda. Onun yoğunluğunun azaldığı bir dönemde başladık. İki ay gibi bir sürede tamamladık.

Özgür iş üretmeyi seven bir arkadaşım dolayısıyla birlikte iken hep ne yapalım nasıl yapalım diye üzerine fikir geliştiririz. Mizahını da seviyorum hem gülüyoruz hem çalışıyoruz.

Çalışmaya başlamadan önce arkadaşlığımız strese, yorgunluğa, iş yüküne yenilir mi diye kaygı duydum ama beni o anlamda çok mutlu etti. Çok çalışkandı. Provada bunun üzerine biraz düşünelim mi dediğim şey ertesi gün gerçekten düşünülmüş üzerine çaba sarf edilmiş oluyordu. Disiplinli ve iştahlı oluşu ikimizin de işini kolaylaştırdı.

Seyirciler oyuna geldikleri zaman sahnede nasıl bir oyun bulacaklar? Müziklerle beraber Dekor ve ışık tasarımı vb teknik detayları anlatabilir misiniz?

Oyun dingin duygusuyla, hayatın koşuşturmasından koparıp Sait Faik’i, İstanbul’u, umudu, sevmeyi, adayı, yalın insan ilişiklerini anlatan bir dünyaya sokuyor bizi. Özgürün sıcacık samimiyetle anlattığı hikayeler, adadayız, o kahramanlarla dip dibeyiz hissi yaşatıyor.

Oyunun müzikleri dekoru görsel tasarımı ışığı şahane bi ekibin bir araya gelmesiyle oldu.

Bir de ben denizi çok severim bunun bir deniz, ada hikâyesi olması da beni çeken sebepler arasında. Oyunda dalga martı kuş, vapur sesleri denizin mavisi balığın sinariti begonvilin şahane rengi adaya ve yaşama dair seyrederken o kahramanlardan biriymişsiniz gibi hissettiren çok detay var.

SaitFaikin ada atmosferini sahneye aktarırken en keyif aldığınız öykü hangisi oldu?

Kesinlikle sandal Mehmet! Çok enteresan o sahneye gelmeden önce Özgür provaların başında bak o sahne çok kolay çıkacak demişti. Çalışmaya başladık ve gerçekten en kolay çıkan ve benim izlemekten en keyif aldığım o sahne oldu. Hele içinde iki kule hikâyesi var ki. Çok güzel çok!

Yakında bizleri bekleyen yeni projeleriniz var mı? Varsa nelerdir?

Şehir Tiyatrosu’nda Lucy Kirkwood’un Sivrisinekler oyununu ekimden itibaren Müze Meydan sahnesinde oynamaya devam edeceğim. Yeni sezona dizi için görüşmeler sürüyor. Bunun yanında tek kişilik oyun için mayısta toplantılar yapacağız.

Vinkmag ad

Read Previous

Pelin Esmer’in son filmi Türkiye prömiyerini yaptı

Read Next

Kimler Geldi Kimler Geçti, ikinci sezonuyla 15 Mayıs’ta Netflix’te

Most Popular