19 Kasım 2025

İstinyepark Teras Açıkhava’da Lee Filmini Livaneli’nin “Ey Özgürlük” Şarkısı’nı Mırıldanarak İzlemek

Bu yaz 13 Temmuz- 17 Ağustos 2025 tarihleri aralığında pazar akşamları İstinyepark Teras Açıkhava’da toplam altı sinema filmi ücretsiz olarak sinemaseverlerle buluşacak. İstinyepark mobil uygulaması üzerinden film gösterimlerine katılmak için kayıt yaptırıp kod alan herkes filmleri izleme fırsatı yakalayacak.

Gösterimler 13 Temmuz’da Conclave filmiyle başladı; 20 Temmuz’da Lee filmi gösterildi. 27 Temmuz’da Aznavour, 3 Ağustos’ta Genç Werther’in Acıları, 10 Ağustos’ta The Lost Daughter ve 17 Ağustos’ta da Maria filmleriyle devam edecek. Uygulama üzerinden filmler için açılan kayıt döneminde kontenjanın dolması sebebiyle kayıt olamayan kişiler, film gösterimlerinin yapılacağı günlerde alana gelirlerse müsaitlik olması durumunda bu etkinliklere katılabilecekler. Etkinlik günlerinde içerisinde gidilen filmin isminin yazılı olduğu hatıra bilet, yelpaze ve ücretsiz ikram edilen patlamış mısırların konulabileceği mısır kartonu bulunan bir kutu kayıt olan seyircilere dağıtılıyor.

Şehrin kalbinde, Pazar yaz akşamlarında, yıldızların altında çiçekler ve zeytin ağaçlarıyla süslenmiş bir terasta patlamış mısır ikramlarıyla ücretsiz olarak filmler izleyebilmek harika bir deneyim. 20 Temmuz akşamı Lee filmini mekanda izleme şansını yakaladım; yazının bundan sonraki kısmında bu filme ait incelememe yer vereceğim.

Filmin Konusu: İkinci Dünya Savaşı sırasında Vogue Dergisi’nin savaş muhabirliği ve fotoğrafçılığını yapan Elizabeth “Lee” Miller’ın hayatı.

Film Eleştirisi: Film, Lee Miller’ın oğlu Antony Penrose’un 1985 tarihinde yayınlanan “The Lives of Lee Miller” kitabından uyarlanmış. Yapım 2023 yılında filmin yapımcısı ve aynı zamanda başrol oyuncusu Kate Winslet’ın yoğun çabalarıyla 9 yılda ancak tamamlanabilmiş; biyografik dram türünde. Filmde Lee’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşadığı dönem yansıtılmakta.

Filmin yönetmenliğini, Küçük Karmaşa (A Little Chaos) ve Sil Baştan (Eternal Sunshine of the Spotless Mind) filmlerinin görüntü yönetmenliğini yapmış Ellen Kuras üstlenmiş; bu film yönetmenin ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi.

Filmi çok spoiler vermeden genel hatlarıyla aktarmak gerekirse; filmde öncelikle çok kısa bir şekilde Lee Miller’ın bir süre mankenlik, Vogue dergisi ve çeşitli ressamlar için model olarak çalışmasının yansıtılmasının ardından, film Lee’nin 2. Dünya Savaşı sırasında azim kararlılık ve çabasıyla savaş fotoğrafçısı ve muhabiri olarak kariyerini sürdürmesine odaklanıyor. Yukarıda da açıkladığım gibi, filmde Lee’nin İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşadıkları yansıtılıyor; Lee bu tarihlerde 30lu yaşların ortalarında. Aslında bu rol için Winslet’ın yaşı biraz ileri olsa da; rolünün hakkını layıkıyla vermiş; göz dolduran bir performans ortaya çıkarmış.

Lee karakteri filmin ilk sahnelerinde temel becerilerini: “İyi alkol tüketmek, iyi sevişmek ve fotoğraf çekmek” olarak aktarsa da, filmin devamında Lee’nin içinde yer alan sorumluluk bilinci ve savaş sırasında yaşanılan gerçekleri ortaya koyarak toplumu uyarma ve dikkatlerini çekme isteğinin onun bu dönemdeki yaptıklarına yön verdiğini ve aktivist kişiliğini ortaya çıkardığı kolaylıkla görülebiliyor.

Yönetmenin savaş öncesi, savaşın hemen sonrası ve güncel zaman olarak filmde yansıtılan sahnelerde tercih ettiği renk kullanımları çok yerinde olmuş. Kadınları 1950lere kadar toplumsal hayatta, kariyer hayatlarında ve hukuki düzenlemeler- kanunlar vs. bağlamında eşit görmeyen erkek egemen sistem filmde çok iyi yansıtılmış.

Savaş fotoğrafçısı, muhabiri- gazeteci bir kadın olarak 2. Dünya Savaşı sırasında görev alarak birçok ikonik fotoğrafı çeken ve Yahudilerin yaşadığı soykırımı belgeleyen Lee karakterinin filmdeki işleniş biçimi çok çarpıcı.

Tüm bunların yanısıra filmde Türk sanat severlerin ilgisini çekeceğine inandığım, bu yazının başlığında da yer verdiğim bir atıf yer alıyor. Filmde atıf yapılan bu eser; Fransız Şair Paul Eluard’ın yazdığı, 1942 yılında yayınlanan “Özgürlük” isimli şiir. Filmde şiirin sözlerine yer veriliyor ancak şiirin hikayesi filmde yer almıyor.

Eluard, ikinci Dünya Savaşı sürerken, yaşadığı şehir Paris’in Alman Nazi işgali altında olduğu dönemde aşık olduğu bir kadın için bu şiirini yazmak ister. Bu şiiri yazmaya başladığında, şiirinin sonunda aşık olduğu kadının ismini açıklamak ve şiirine onun adını koymak niyetindedir. Şiirini tamamlar ancak döneminde yaşanılan korkunç olaylar ve büyük üzüntüler sebebiyle şiirin son dizesine aşık olduğu kadının ismini yazmak yerine “Özgürlük” kelimesini yazar.

Şiir Türkçeye Orhan Veli Kanık ve Melih Cevdet Anday tarafından “Hürriyet” ismiyle çevrilmiştir; çeviri Batıdan Şiirler isimli kitapta 1953 yılında yayınlanır daha sonraki yıllarda “Ey Özgürlük” ismi verilerek 1983 yılında Zülfü Livaneli’nin bestesiyle Ada albümünde yer alır.

Filmde Eluard’ın Özgürlük şiirini duyunca, Livaneli’nin bestesi dilime dolandı; film boyunca şarkıyı mırıldandım. Yazının sonunda okumak isteyenler için Livaneli’nin “Ey Özgürlük” şarkısının sözlerine yer vermek istiyorum.

Ey Özgürlük

Okulda defterime
Sırama ağaçlara
Yazarım adını

Okunmuş yapraklara
Bembeyaz sayfalara
Yazarım adını

Yaldızlı imgelere
Toplara tüfeklere
Kralların tacına
En güzel gecelere
Günün ak ekmeğine
Yazarım adını

Tarlalara ve ufka
Kuşların kanadına
Gölgede değirmene yazarım

Uyanmış patikaya
Serilip giden yola
Hınca hınç meydanlara adını
Ey özgürlük

Kapımın eşiğine
Kabıma kacağıma
İçimdeki aleve
Camların oyununa
Uyanık dudaklara
Yazarım adını

Yıkılmış evlerime
Sönmüş fenerlerime
Derdimin duvarına
Arzu duymaz yokluğa
Çırçıplak yalnızlığa
Yazarım adını

Geri gelen sağlığa
Geçen her tehlikeye
Yazarım ben adını yazarım

Bir sözün coşkusuyla
Dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum haykırmaya
Ey özgürlük
Ey özgürlük

Müfit Mert Balak

Vinkmag ad

Read Previous

3. Uluslararası Dijital Film Festival İstanbul başvuruları için son günler

Read Next

Boğaz’da Caz Konserleri Başlıyor

Most Popular