Eğer film için çektiğim videoyu izledikten sonra bu yazıyı okuyorsanız. Filmden çıkar çıkmaz konuşmanın ne kadar yanlış olduğunu görmüşsünüzdür. Söylediğim hiç bir şey konusunda fikrim değişmedi ama cümleleri yanlış kurduğumu ve beni tanımayan siz takipçilerimizin anlatmak istediğim şeyi yanlış anlayacağı konusunda %100 ikna olmuş durumdayım. O yüzden yazıya “çuvaldızı kendimize batırıyoruz” bölümüyle başlamak istiyorum.
Aslında bu yanlış anlaşılmanın en büyük sebebi üstüne basa basa “En iyi Star Wars” filmi demem. Özellikle haşa Episode 5 dururken ne haddime ki bu filmi de bu kadar sevmemizin sebebi zaten 4, 5 ve 6. bölümlerin ta kendileridir. Rogue One’ın en iyi film diye tanımlamamın sebebi aslında sinematik açıdan en başarılı Star Wars filmi olması. Star Wars’lar çok sevmemize rağmen bazı kusurlara sahip filmlerdir. Orijinal üçlemede bir çok insan imparatorluğun gerçek kötülüğünü, Asilerin iç işlerini, Death Star’ın egzozundan bir X-Wing bombasıyla nasıl patlayıverdiğini daima sorguladılar. İlk 1,2 ve 3 numaralı bölümlere hiç girmiyorum ben Star Wars ile ilgili bir çok gerçeği tanıdığım için onları da çok fazla sevsem bile bir çok insanı Star Wars’dan soğutmuştur ancak ben onları zaten mantığı tam kavrayamayan kişiler olarak yorumluyorum. Yine de bu kadar kökten bağlı olsam bile Jar Jar Binks ve Episode 2’nin adeta bir Kayıp Balık Nemo kadar animasyon oluşunu açıklayamam.
İşte salondan çıktığım dakikada “Rogue One en iyi film!” diye çıldırmam bundan kaynaklanıyor. Bi defa hikaye ve işleniş kusursuz, karakterler kusursuz ve hepsi görevini başarıyla yerine getiriyor, savaş sahneleri muhteşem ve kendisinden sonraki hikayedeki bazı soru işaretlerinin üzerine inşa ederek zaten bu efsaneyi yaratmış olan üçlemeye ekstra değer katmış olmasıyla benim beklentilerimi yıkıp geçti film. Ayrıca film başlarken kendi kendime umutsuzca ” Keşke bu filmi de 1977’nin teknolojisiyle çekseler ve biz de kronolojisini daha iyi hissetsek” derken Gareth Edwards “Panpa ben bunu zaten düşündüm” diyerek özellikle dekoru ve çekimleri buna göre dizayn etmiş. Bu da bana orijinal üçlemeyi ilk izlediğimdeki heyecanımı yeniden tattırdı. Açıkçası bizim de filmden aslında umut etmediğimiz fakat beklediğimiz de buydu. Bu meseleye eklememiz gereken bir şey daha var. O dönemin teknolojisiyle doğru dürüst aksiyona giremeden en popüler uzay sineması figürü olmayı başarmış Darth Vader’a da doyuyoruz. (Tabii ki çıplak sahnesini kastediyorum 😀 ) Filmin en zayıf halkası ise yumurta kapıya dayanınca yapılan müzikleri orijinallerin biraz oynanmışı ve çok da özgün olmayan müzikler olarak ikiye ayırabiliriz duyduklarımızı ancak film o kadar iyi gitti ki bunu filmden çıktıktan sonra fark ettim.
Hepimiz Star Wars ile ilgili hayaller kurmayı çok seviyoruz. Bir türlü içimize sinemeyen Episode 7 hakkında kurduğumuz ve kurmaya devam ettiğimiz yüzlerce komplo bile bunun kanıtı. Ne mutlu ki Gareth Edwards büyük bir Star Wars hayranıymış. Garip bir şekilde sondaki koridor sahnesi kadar hakkı verilmeyen bir Star Destroyerlerin birbirine çarptırılma sahnesi var ki… Daha ne diyebilirim. Kendisi bir Episode 7’nin yaptığını zannedip yapamadığı Star Wars hayranlarını memnun edecek filmi perdeye ulaştırmayı başarmış. Aslında The Force Awakens’a yapılan eleştirilerden biri A New Hope’a benzemesiydi ya Rogue One da aslında hikaye kurgusu olarak yeni bir şey keşfetmiyor. Sadece ne yapması gerektiğini bilen birinin elinden çıkmış. Özellikle Star Wars isminin hiç kullanılmaması, bence de ana hikaye filmlerine has kalması gereken giriş yazısının olmaması ve Star Wars’un alametifarkası sahne geçişlerinin kullanılamaması adeta ana seriye durulan bir saygı duruşudur benim gözümde. Bir ilginç detay ise radikal asliler olarak adlandırabileceğimiz Saw Gerrera önderliğindeki grubun Jedha’daki saldırı esnasında bir tek “Allahuakbar” demesi eksikti.
Karakterler hakkında konuşamadan bile uzun bir metin haline geldiğinin farkında olarak filmde yaşadığım keyfi de tekrarlamanın güzelliği ile yazmayı sürdürüyorum. Uzatmamak adına oyunclukların kusursuz olduğunu baştan belirtmek gerek. Jyn Erso harika bir ana karakterdi The Force Awakens’ın ana karakterlerinde her ne eksikse Jyn’de hepsi tamamdı. Cassian ise sağ gösterip sol vurdu. Başta kendisine pek ısınamayışımız aslında bilinçli yapılarak aslında filmin en önemli meselelerinden biri olan asilerin içine düştüğü buhranı kanıtlar nitelikteydi. K-2 filmin en reyiz karakteriydi. Onun programlama sorunu olan dürüstlüğü tadı kaçırılmadan filme çok iyi yedirilmiş. Programına karşı çıkıp söylemeye çalıştığı yalanlar ve yoldaşlarına olan bağlılığı ayrıca kötü hislerini belirerek Han Solo’ya da selam çakması içmediğim halde arkasından bir sigara yakıp Müslüm Baba’dan “Yakarsa Dünya’yı garipler yakar” isimli eseri dinleme isteği oluşturdu. İltica eden kargo pilotumuz Bodhi Rook ise adeta “bir film içinde karakter gelişimi nasıl olmalıdır.” dersi niteliğinde genç yönetmen ve senarist adaylarına izletilecek cinstendi. Buna Baze Malbus’ı da katarım. Ayrıca filmin ruhuna ruh katan, Star Wars’u Star Wars yapan Güç’e saygı duruşu köşesinden filme bir güzellik daha yapan cesaretine ve inancına saygı duyulası Chirrut’a da saygılarımı ve sevgilerimi iletiyor ve kendisine “The force is with you, You are one with the force” diyorum. Karanlık tarafa geçince ise adeta “İyi bir film iyi bir kötüye bağımlıdır” fikrimin kanıtı, hırsıyla Darth Vader’a bile trip atabilen Orson Krennic’e bir daha izlediğinizde daha dikkatli bakmanızı tavsiye ediyorum. Bir eklemek istediğim şey ise bir filmi iyi yapan detaylardan bir diğeri olan ana karakterlerin ölmesiyle birlikte son anlarına kadar Jyn ve Cassian’ı öpüştürme gibi olaylara hiç girmeyip böyle filmler için her zaman arkadaşlığın aşktan önemli olduğuna dikkat edilmiş olması beni ekstra ekstra mutlu etti.
Daha önce de Star Wars filmlerinden tanıdığımız bir çok karakter de bu filmde yer alıyor ama onlar hakkında okuduğum ve izlediğim diğer tüm değerlendirmelerde benden daha fazla Star Wars bilen kişiler tarafından yapılmış doyurucu yorumlar sebebiyle ben o konuya girmeyeceğim.
Uzun lafın kısası filme olan heyecanımdan dolayı aklıma başka şeyler gelmesine fırsat vermeden film hakkındaki değerlendirmemi burada kesmek istiyor buraya kadar sabırla okuyup, filmi eğer izlemediyseniz sinemaya koşmanızı, izlediyseniz de ikinci, üçüncü kez izlemek için koşmanızı tavsiye ediyorum.
Alican Yenice yazdı