Psikolog, iletişimci, yazar Cenk Erdem’in, A7 Kitap tarafından yayımlanan Psikoloji Günlükleri; kendimize, güçlü ve olumlu yönlerimize, becerilerimize, iyiye, güzele, aşka, müziğe, sevdiklerimize, sevenlerimize ve hayatın kendisine her gün yeterli dozda odaklanabilmenin, başka bir deyişle, yaşamanın hakkını vermenin önemini bir kez daha hatırlatıyor.
Psikoloji Günlükleri; öfke sorunu, aşkın dinamikleri, ilk görüşte aşk, bekarlığın faydaları, mutlu evliliğin sırları, iş ilişkileri, güvensiz mükemmeliyetçilik, yapay zekâ, sosyal medya psikolojisi gibi güncel psikolojinin en çok tartıştığı alanlar hakkında okuyucuyu güçlendirecek ve moral verecek bir günce olarak karşımıza çıkıyor. Ekibimizden Aslıhan Saraçoğlu, Cenk Erdem ile konuşup sizler için yazdı.
Psikoloji Günlükleri hem bireysel farkındalık hem de moral veren bir kitap olarak tanımlanabilir. Bu kitabı yazmaya sizi ne motive etti?
Bir baktım ki alandan gelmeyenler köşeleri tutmuş, magazinciler kişisel gelişimci olmuş, instagram fenomenleri iki tane kursa gidip kendilerini terapist ilan ediyor. Kendi kendime, şu ortamda madem psikoloji alanında Boğaziçi’nde iki farklı bölüm okudun, Cerrahpaşa gibi başlı başına okul sayılabilecek bir hastanede, sahada çalıştın, üstelik Houston’da terapi eğitimi de aldın, alandan gelmeyenler ahkam kesmeye cesaret ederken, sen de hiç değilse alanda biriktirebildiklerini yaz , paylaş hem de özenerek yaz, mesleği layıkıyla temsil etmeye çalış, diye düşündüm. Böylece her hafta bir yazı yazarsam birikir, derleme bir kitap olur, diye kolları sıvadım. Arkadaşlarım da cesaret verdiler açıkçası. En dürüst haliyle böyle çıktı kitap fikri.
Kitabınızda öne çıkan “yaşamanın hakkını vermek” fikrini biraz açar mısınız? Günümüzde bu düşünceyi hayata geçirmek neden bu kadar zor?
İnsan öleceğini bilerek yaşayan tek canlı. Sırf bu düşünceyi aklımızın bir kenarında tutsak bile sağlığımız yerindeyken, her an için belki de yarın hayatta olmayabileceğimiz gerçeğiyle hareket edersek hayatın tadını mümkün olduğu kadar çıkarabilmek için gereken gücü buluruz, diye düşünüyorum. Ne var ki insanız; defektlerimiz, zaaflarımız, streslerimiz, üzüntülerimiz, zorluklarımız elbette olacak. Üstelik sürekli mutlu olma hali de olsa olsa ya deliliktir ya da orada zeka ile ilgili bir gerilik olabilir ancak tüm zorluklara rağmen kolay neşelenebilmeyi, sahip olduğumuz güzelliklerin kıymetini bilmeyi, sevdiklerimizden ve hayatın güzelliklerinden güç alarak zorluklarla başa çıkmayı gerçekten de başarabiliriz. Psikoloji Günlükleri, bu anlamda samimiyetle kaleme aldığım, bilişsel davranışçı yaklaşımdan yola çıkan bir “hayatta kalma ve hayatın tadını çıkarma rehberi” gibi…
Aşk, sosyal medya psikolojisi, yapay zekâ gibi konular kitapta ele alınıyor. Sizce bu konuların modern insan psikolojisine etkisi nedir?
Hepsi de ayrı ayrı üzerine çok farklı açılardan tartışabileceğimiz çok katmanlı konular ancak sosyal medyanın ilişki dinamiklerimizi, kendimizle olan ilişkimizi ve ruh halimizi değiştirdiği gibi çok daha güçlü sayısız etkisi olduğunu literatürdeki araştırmalar da ortaya koyuyor. Aşk meselesi de flört biçimlerinin de dijitalleşmesiyle beraber artık her türlü dinamiğini sosyal medya platformlarına taşıyor. Sosyal medyanın elbette toplumsal açıdan toplumsal adaleti ve duyarlılığı harekete geçiren çok güçlü olumlu etkileri de var ancak özellikle iletişim becerilerini zayıflattığı gibi kişiyi aşağı çekiyor. Kişinin kendini başkalarının vitrindeki cilalı hayatlarıyla kıyaslaması depresif hale getiriyor. En kötüsü bireyin yaşadığı anın tadını çıkarabilme becerisini de zayıflatıyor. Konserlerde görüyorum, o şarkıya avaz avaz eşlik etmek yerine konser boyunca o şarkının videosuyla, fotoğrafıyla uğraşanları ve anda kalamayanları, bir konserin bile tadına varamayanları…
“Zorluklar kadar güzelliklere de odaklanmak” fikrinden bahsediyorsunuz. Sizce bu dengeyi yakalamak için pratikte insanlar neler yapabilir?
Aslında her zaman hayatınızda sahip olup da artık garanti sandığınız oysaki her an elinizden kayabilecek ve hiçbir şey karşılığında vazgeçemeyeceklerinizi düşünseniz bile hayatın tadını mümkün olduğu kadar çıkarmaya bakarsınız. Hayatınızda, yanınızda olan sevdiklerinize, güzelliklere, güçlü yönlerinize sımsıkı sarılarak hayatın keyfini daha çok çıkarmaya gayret edebilirsiniz.
Kitap 80 sayfa gibi kısa bir formatta okuyucuyla buluşuyor. Bu bilgilendirici ve sade yaklaşımı tercih etmenizin sebebi nedir?
Açıkçası hem psikoloji alanındaki araştırmalardan hem de popüler kültürden gayet iyi biliyoruz ki herhangi bir şeye odaklanmak, bir filme ya da kitaba kendini verebilmek etrafımızda ve hele hele cep telefonumuzda bile bu kadar çok uyaran varken çok çok zorlaştı…13 yıl radyo programları yapmış, keyifli küçük anlar yaratmayı ve muhabbeti de seven biri olarak okuyucuyla muhabbet eder gibi yazdığıma inanıyorum. Özetle muhabbeti de tadında bırakmak istedim..
Sosyal medya ve dijital dünyada yaşanan zorbalıklar veya baskılar bireylerin psikolojisini nasıl etkiliyor? Bu konuda okuyucularınıza bir öneriniz var mı?
Özellikle bizim ülkemizde bol bol bulunan trollerden de son derece talimliyiz ki böyle durumlarda cevap vermemek en iyi kriz yönetimi olabilir. Aslında bahsettiğim yöntem psikolojide de yeri olan “kayıtsız kalma” yöntemidir ki hem işin sarpa sarmasını engeller hem de krizi söndürür. Buna rağmen mahremimizle ya da kişiliğimizle ilgili bir zorbalığa uğramamak için de ya göze alarak paylaşımlar yapacağız ya da düşünerek ve yaşadığımız toplumu hesaba katarak kendimizi zor duruma düşürmeden kendimizi ifade edeceğiz. Zorbalıklara ve baskılara direnmek için gücümüzü sevdiklerimizden, bizi mutlu eden ne varsa meşguliyetlerimizden alabiliriz.
“Bekârlığın faydaları” ve “Mutlu evliliğin sırları” gibi konuları işlerken, ilişkilere dair sizi şaşırtan en çarpıcı tespit neydi?
Beni ilişkilerde hiçbir şey şaşırtmıyor çünkü ilişkilerin dinamikleri her zaman çok karmaşık. Yine de kimi zaman herhangi bir ilişki kişiyi mutsuz ettiği halde, üstelik sosyal çevresi, eğitimi, ekonomisi o ilişkiyi terkedip alıp başını gitmeye müsait olmasına da rağmen gidemeyenler var. Oradaki nevrotik paradoksu ve mutsuz eden ilişkiyi sürdürenlerin gücünü biraz olsun toplamak için harekete geçmemelerine dertleniyorum. Mümkünse üzeni yollayın. İster bir arkadaş, ister bir sevgili olsun. Sezen Aksu’nun dediği gibi bir tek hayat var, bitiyor…
Modern yaşamın getirdiği karamsar ruh hallerine dair bir çıkış yolu öneriniz var mı?
İçinde olduğumuz dünyada ve yaşadığımız ülkede kendi hayatındaki güzelliklere yüzünü dönmeye çalışırken bile hemen her gün hepimizi üzen olaylarla, haksızlıklarla, cinayetlerle, şiddetle her gün hepimizi üzen ya da öfkelendiren haberlerle karşılaşıyoruz. Bunların hepsine arkamızı dönelim, köy yansın deli taransın demiyorum ama sürekli olumsuz haberlerin içine gömülmeyelim de. Diyelim haberlerde gördüklerimizi defalarca anlatan haber yorumlarına takılmak da iyi gelmiyor, gelemez de. Elbette tepkimizi gösterelim, duyarlı olalım ama sürekli karalar bağlamanın da kimseye faydası yok üstelik öfkemizi azdırmaktan başka işe yaramıyor. Bazen güzel bir film bazen güzel şarkılar, bazen kulağımızda müzik ve kısa bir yürüyüş keyfimizi yüksek tutmaya yarayabiliyor. Hepimizin mutlu olmak için çaba harcaması gerektiğine inanıyorum. Hele hele yaşadığımız coğrafyada keyfimizi canlı tutmak sağlam bir direniş…Hayatın güzelliklerine, doğaya, sokaktaki kediye, bazen rüzgarla gelen deniz kokusuna odaklanmaya, gülmeye, neşelenmeye devam etmek gerçekten güçlü bir direniş….
Hem psikolog, hem iletişimci, hem de yazar kimliğiniz var. Bu disiplinler sizi kariyerinizde birbirini tamamlayacı bir şekillde besliyor . Ama esas ilk göz ağrınız olan müzik ile ilgili kitabınızda da bahsediyorsunuz. Bu açıdan baktığımızda Müzik ve psikoloji arasında nasıl bir bağ görüyorsunuz?
Müzik hepimize tüm insanlığa büyük bir armağan, üstelik müzik insanları bölmez, birleştirir. Müzik bizi yükseltir, neşelendirir bazen derdimize ortak olur ve bazen öyle anlar yaşarız ki bizi bir tek şarkılar anlar. Psikoloji literatüründe sayısız çalışma var. Müziğin güç veren, ruha iyi gelen tarifsiz bir sihri var. Maalesef dijitalleşmeyle beraber dinleyicinin müziğe harcadığı o güzel emek de eksildi. Müzik artık çok daha kolay tüketiliyor ve birçokları için sadece sporda, ofiste, yolda bir fon hepsi bu. Oysaki hepimizin gün için kendiyle baş başa kalmaya, bir 10- 15 dakika bile olsa müzik dinlemeye vakit ayırması gerektiğine inanıyorum. Müzikle kendini, duygularını çok daha iyi anlayabilir insan, hayatı kutladığı gibi sıkıntılarını da çok daha kolay aşabilir…
Gelecekte okuyucularınıza sunmayı planladığınız yeni bir kitap veya proje var mı?
Psikoloji Günlükleri ilk kitabım diliyorum ki yenileri olacak. Yapay zeka üzerine bir çalışmam var, mutlaka paylaşmak istiyorum. Öte yandan radyoculuk geçmişimden gelen anlatıcılığımı psikoloji alanında biriktirebildiklerimle buluşturduğum eğlenceli bir sahne sürprizi de geliyor. Bir anlatıcı olarak eğlenceli hikayeler paylaşacağım.