Film yönetmeni, sanatçı ve aynı zamanda bir tarım emekçisi olarak severek takip ettiğimiz sevgili KUTLUĞ ATAMAN ile Global Gastro Ekonomi Zirvesi kapsamında bir araya geldik.
Bu zirvede “Gastro Sinema” etkinliği kapsamında “reBuilding PALANGA” filmi gösterildi. Böylelikle seçkin bir davetli kitlesiyle birlikte bu belgeselin Türkiye prömiyerine katılıp ilk kez izleyenlerden olduk.
“reBuilding PALANGA” gösterimi sonrasında Mehmet Ali Bey Palangas’ındaki Kerem Erginoğlu ve Hasan Çalışlar’ın KA Palanga Misafir evi, Nevzat Sayın’ın Buzağı Korunağı, Sevince Bayrak ve Oral Göktaş’ın Tavuk Evi, Arman Akdoğan’ın yarı Açık Sığır Besi Tesisi ve Han Tümertekin’in Handam İnek Barınağı gibi bir çok tanınmış mimarın projelerinin yer aldığı bu çiftliğin hikayesini ve belgesele uzanan yolculuğununu Kutluğ Ataman ile konuştuk.
Sinema ve sanat birleştiğinde ortaya enfes bir şölen çıktığına filmleriniz sayesinde şahit olduk. Peki bu belgesel fikri nasıl ortaya çıktı yönetmen Metin Çavuş ile nasıl bir araya geldiniz?
Yönetmen Metin Çavuş ile zaten çok eskiden beri tanışıyoruz. Geçmişte benim sanat kariyerim üzerine bir film yapmıştık. Palangayı ortaya çıkartırken bildiğiniz üzere orada Türk mimarların olduğu çok özel bir mimari koleksiyon diyebileceğimiz farklı bir proje oluşturuldu. Bunu yaparken de böyle özel bir projeyi belgelendirmemiz gerektiğini düşündük.
İlk başta bunu elimizde belge bulunsun diyerek dokümantasyon şekilde çekmeye başlamıştık.
Ben de tam filmin çekim süreçleri nasıl ilerledi diyecektim?
Evet, 7-8 yıl öncesinde başladık buna sonra zaman içerisinde filme de dönüştürüp ortaya çıkartalım böylelikle projede tanınmış olur insanlarda bilgilenmiş olur diye düşündük.
Gerçekten tarım nasıl yapılır, yatırım nasıl yönetilir ve doğuda nasıl bir modern tesis kurulup külturel mirasımızın içinde yer alır? sorusunu MEHMET ALİ BEY PALANGASI ile ortaya koyuyorsunuz. Bu proje sizin için bir cocukluk hayali miydi yoksa sonradan mi ortaya çıktı?
Aslında öyle bir hayalim yoktu. Ama Mehmet Ali Bey Palangası dediğimiz alan zaten bana ailemden gelen bir yadigâr. Başka yerlerde vardı ama ben Erzincan’da “Kuzu” filmini çekerken yavaş yavaş bu fikre ısındım. Son derece başıboş kalmıştı bu yerler ve gideyim buraları kurtarayım diye düşündüm. Bayağı bir ağaç da kesiliyordu ve suçluluk hissediyordum onları niye korumuyoruz diye…
Sonrasında bir sabah uyandığımda hayvancılık tarım – ki bunlar benim öğrendiğim yeni konular ki halen öğreniyorum – ama sanat tarafım ağır bastı ve dedim ki bazı çağdaş mimari eserler kaybolup gidiyor biz bunların bir koleksiyonunu burada yapalım. İlk başta ben çok basit bir şey kafamda planlamıştım. Mimarlarla tanışıp onların da projelerini görünce çok da fazla karışmak istemedim ve eserler giderek büyüdüler.
Organik bir kompleks oluşmuş o zaman kendi içinde de büyümeye devam eden değil mi?
Evet doğru, halen de büyüyor. Ama şöyle önemli bir noktası var. Biz bu eserleri insanlar için yapmıyoruz. Bu yapıların hepsi aslında hayvanlar için yapılıyor. Bu yönüyle de mimarlar için oldukça çekici bir projeye dönüştü. Çünkü şimdiye kadar hiç birisi de müşterisi “hayvan” olan bir bina ile uğraşmamış. Bizim açımızdan da zor çünkü biz bu binaları yapıyoruz ama tam manasıyla bilemiyoruz. Çünkü var olan hayvan tesisleri fikri üzerinden ilerlemediğimiz için bunları tekrardan hayvanların kullanma durumu için değiştirmemiz söz konusu olabiliyordu. Bu da çok zor bir şey!
Erzincan gibi çok geniş olmayan bir ovada çok fazla büyümeden ama daha akılcı yöntemleri deneyerek, daha başarılı olacağımızı düşünüyorum. Ekonomi ve sürdürülebilirlik alanın yanısıra mimari eserler ile de bu endüstüriye katkı sağlamaya çalışıyoruz diyebilirim.
Çok sevindim bunları duyduğuma sonuçta uluslararası camiada mimari ödüller de kazandı. Bu proje ve düşününce dünyada çok fazla eşi benzeri olmayan bir projenin başlangıcı yapılmış oldu. Artı ekolojik ve sürdürebilirlik açısından da çok güzel bir şekilde insanlara örnek olmaya devam ediyorsunuz. Yani bu motivasyonunuzu tabii ki çok daha fazla arttırıyordur ama sonuçta hem gastronomik açıdan hem tarım açısından bu size bir aşk olarak yerleşmiş gibi gözüküyor. Peki sinema aşkı da devam edecek mi? Ona da vakit kalacak mı?
Şu aralar benim için böyle bir proje zor gözüküyor. Sabah 4’te kalkıyoruz ve çalışıyoruz. Çiftlik yaşamı zor oluyor. Fakat çok zevli bir iş. İnsan kendisi hakkında çok şey öğrenmiş oluyor. Kalıcı olması da güzel. Bilgiyi de içinde bulundurduğu için benim açımdan ayrı bir değer taşıyor. Diğer taraftan tarım ve hayvancılık bilgisiyle ortaya çıkan böyle bir mimariyi de gerçekleştirmek, üzerine katarak ilerlemek vakit alabiliyor.
PALANGA’da ağırlamak isteyeceğiniz sinema dünyasından burada olsun diyeceğiniz isimler var mi?
Şöyle, Erzincan Türkiye’de çok bilinen bir yer değil. Genellikle bana sorulduğunda Elazığ nasıl Erzurum nasıl diye soruluyor ama Erzincan akla gelmiyor. Halbu ki Erzincan doğal güzellikleriyle muhteşem bir coğrafya. Biz de sırtımızı Munzur dağlarına dayadığımız ve karşımızda Kesiş dağlarına baktığımız özel bir bölgedeyiz. Yerel yönetimle birlikte şimdi film yapımlarını buraya getirmek için çalışıyoruz. Film yapımları da buraya geldiği zaman çevrenin korunmasına daha fazla özen gösterilecek, daha fazla dikkat edilecek çünkü buradan halkın gelirleri olacak. Biz de bu vesileyle hem projemiz hem de katıldığımız bu zirveyle bölgenin güzelliğini duyurmaya çalışıyoruz. Film yapımcılarımız, yönetmenlerimiz burayı tanısınlar cekimler yapılsın diye yerel yönetimle birlikte kolaylıklar sağlanması ve mekanların gösterilip belirlenmesi için çabalıyoruz. Ve önümüzdeki sonbahar da bir film projesi Erzincan’a gelecek. Palanga 1988’in bu yönde film alanında da katkı sağlayacağına inanıyorum.
Ve son olarak röportajımızı bitirirken reBuilding PALANGA filmini Kutluğ Ataman’a nerede ve nasıl izleyebiliriz diye sorduğumuzda bir dijital platform hazırlığının müjdesini de verdi. “Çok yakında dijital platformumuz devreye girecek. Şu an hazırlıkları sürüyor. Adı cadı anlamına gelen ‘WITCH’ olacak. Burada hem belgeselimizi hem de çalışmalarımızı yayınlayacağız. Platformu da çok yakında duyuracağız.”
Bu keyifli sohbet için kendisine, yönetmen Metin Çavuş’a, Aram Tufan ve Gastro Sinema etkinliğini düzenleyen tüm Global Gastro Ekonomi ekibine ve bizi davet eden EFFECT BCW ile Esra Aysan’a çok teşekkür ediyoruz.
Yönetmen, sanatçı ve çiftçi Kutluğ Ataman’ın ailesinden kalan toprakları yeniden hayata döndürmek için verdiği mücadeleyi anlatan, mimarların, sanat tasarımcılarının katkılarıyla başlatılan projenin 10 yıllık serüvenine odaklanan Metin Çavuş’un “reBuilding PALANGA” filmini de sinefillere gastronomi ve sinemanın büyülü ilişkisini keyifle sunacak bir yapım olduğunu düşünüyoruz.
Bu arada reBuilding PALANGA Filmi bu sene 25. kez düzenlenen Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali’nde kültürel miras ve korumacılık temalı Ulusal Belgesel film yarışması dalında finale kaldı. Tanık gözüyle çekilmiş oldukça samimi diyaloglarla dolu ve hiç müzik kullanmadan sadece doğal seslerle harmanlanmış 66 dk süren bu özel belgesele de festival yolculuğunda ayrıca başarılar diliyoruz.