Hayatın ağır yüklerini sadece yüreğinde değil vücudunda da taşıyan Charlie ile tanışın!
Requiem for A Dream, Black Swan, The Wrestler gibi başarılı filmlerin yönetmeni Darren Aronofsky’nin uzun bir aradan sonra geri dönüşünü müjdeleyen 3 dalda oscar adayı olan “The Whale” BALİNA filmi vizyonda. Aronofsky son olarak 2017’de “Mother!” filmini yönetmişti.
Bu yıl 79’uncusu düzenlenen Venedik Film Festivali’nde altı dakika boyunca ayakta alkışlanan filmin başrol oyuncusu 1990’lı yıllarda yıldızı yükselmeye başlayan ve 1999 tarihli “Mumya” filmi serisiyle dönemin en popüler ismi olan Brandon Fraser.
Geri dönüşüyle hayranlarını heyecanlandıran 54 yaşındaki aktör, Balina Filminde 270 kiloluk ‘morbid obez’ bir edebiyat öğretmeni Charlie karakterine hayat veriyor. Yıllar önce eşcinsel sevgilisi için ailesini terk eden Charlie, 17 yaşındaki kızı ile yeniden bağ kurmaya çalışırken geçmişinden gelen sorunların yanı sıra zihinsel ve fiziksel sağlık problemleriyle yüzleşmek zorunda kalır.
Charlie’nin kızını “Stranger Things” yıldızı Sadie Sink canlandırırken, filmde ayrıca hemşire Liz rolüyle Hong Chau, Yeni Hayat Kilisesi misyoneri olduğunu iddia eden Thomas rolünde Ty Simpkins ve Samantha Morton gibi isimler rol alıyor.
Film boyunca aldığı kilolar çok yeterli gelmediği için ayrıca protez takan Fraser “Giydiğim protez ve kostüm geniş, kusursuz ve hantaldı. Bu, kesinlikle şimdiye kadar yaptığım her şeyden çok uzak bir iş. Kalıcı bir etki bırakacağını biliyorum.” açıklamasını yapmıştı.
Uğruna evliliğini bitirip karısını ve kızını terk ettiği sevgilisinin bir kaç yıl önce intihar etmesinden bu yana depresyonda olması ve morbid obez olana kadar yemeye devam eden Charlie sağlığı için geri dönülmez bir noktaya geldiğini anladığında tek istediği yıllardır göremediği kızıyla yeniden iletişim kurmak olur.
Filmin açılışı itibarıyla sizi de kapana sıkışmışlık hissini veren ve neredeyse tek mekanda geçen bu hikaye aslına bakarsanız 2012 tarihli bir tiyatro oyunu uyarlaması.
MacArthur ödüllü oyun yazarı Samuel D. Hunter‘ın imzasını taşıyan “The Whale” beyazperdeye uyarlanırken de senaryoyu da yine Samuel D. Hunter kaleme aldı. Hunter film hakkında “Son derece kişisel olan bu hikayenin daha geniş bir kitleye ulaşma şansına sahip olacağı için çok mutluyum. Üniversite birinci sınıf öğrencisiyken ilk oyunlarımı yazarken Requiem for a Dream‘i gördüğümden beri Darren Aronofsky’nin hayranıyım. Eşsiz yeteneğini ve vizyonunu bu filme getirdiği için ona çok minnettarım” açıklamasında bulunmuştu.
Darmadağınık dairesini asla terk etmeyen, nerdeyse hiç kimseyle yüz yüze iletişime geçmeyen ve Zoom dersleri sırasında bile kamerasını kapalı tutan sadece yemek yemekle günlerini geçiren edebiyat profesörü Charlie üzerinden din, depresyon, aşk ve kayıplar üzerinden saptamalar yaparken sevginin iyileştirici gücünü de ön plana almış.
Geçmişinde hata yapmış herkesin kendisi için yapamadığı dönüşümü bir başkasının hayatına yürekten dokunup değişimine yardımcı olmak için nasıl çaba gösterebileceğini gözler önüne seriyor.
Karmaşık ve defolu karakterler üzerinden bir kefaret hikayesini 1 saat 57 dk boyunca anlatan yönetmenin filmiyle ilgili açıklaması aynen şöyle;
“The Whale’in sevdiğim yönü, sizi tamamen iyi ya da tamamen kötü olmayan, gerçekten de insanlar gibi gri tonlarda yaşayan ve son derece zengin, karmaşık iç yaşamları olan karakterlerin insanî özelliklerini görmeye davet etmesi. Hepsi hatalar yapıyor ama paylaştıkları şey, uçsuz bucaksız kalpleri ve görünüşte sevimsiz olan insanları bile sevme arzuları. Basit ama önemli bir soru soran bir hikaye: Birbirimizi kurtarabilir miyiz? Bu, şu anki dünya için önemli bir şey; özellikle de insanlar birbirlerine her zamankinden daha fazla sırt çeviriyorken…
Benim için sinemanın anlamı bu. Duyguların gücüyle, bunun gibi bir hikaye bizi başka türlü asla merak etmeyeceğimiz bir adamın yerine koyabiliyor ve bize tüm sevgi ve kefaret vaadinin her insanda var olduğunu hatırlatabiliyor. Charlie kusurlu bir karakter ama hayal gücünün ne kadar kuvvetli bir şey olduğunun farkında. Yeterli vakti ayıran herkesin, başka birinin dünyasını hayal edebileceğine; ve hatta belki de anlayabileceğine yürekten inanıyor.”